Dünyada insanlar kendilerine ne felâket yaratırlarsa yaratsınlar ağaçlar büyümeye, çiçekler açmaya, çayırlar yeşillenmeye devam ediyor.
Bahçem Somali’deki kıtlıktan etkilenmiyor. (Bir yerde dünyanın en güzel kadınlarının Somalili kadınlar olduğunu okumuştum. Dünyanın en aç güzel kadınları Somali’de yaşıyor olarak güncellemem gerekecek artık bunu).
Ukrayna’daki savaştan da etkilenmiyor bahçe; Çin’in Tayvan’ı kuşatmasından, Amerikan polisinin eski cumhurbaşkanı Donald Trump’ın evini basmasından da. Erdoğan’la Putin’in Soçi’de ne konuştukları da umurunda değil.
Bitkiler yaprakları ve kökleri ile ısıyı, rutubeti, yerdeki suyu, günün uzunluğunu ölçüyorlar ve yaşamlarını ona uyduruyorlar. Bu kurak Akdeniz adasında tek dertleri su kıtlığı. Ama ona da alışkındırlar. Alışkın olmayanlar bu ülkenin bitkisi olmayanlar ki, onları da cansızlaşmaya başlayan yapraklarından tanıyabilirsiniz.
Sizin için bilmem. Ama benim için bundan çıkan ders şudur: Kişi değişmeyen, her zaman sakin ve sabit olan şeylere, yerlere, inançlara, insanlara atmalıdır demirini. Aksi takdirde yıkım haberleri içinde çalkalanıp durur, hayattan zevk alamaz olur.
(Hiçbir şey sürekli olarak sakin ve sabit değildir, ama ne demek istediğimi anlıyorsunuz).
Ama ya nükleer bir savaş çıkarsa?
Şapkamı alır giderim.
Sokrates’in (MÖ. 479- MÖ. 399) idama mahkûm edildikten sonra Atinalılar’a söylediğini hatırlayarak: “Ayrılma saati geldi. Herkes kendi yoluna gidecek. Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu ancak Tanrı bilir.”
Yanlış amaçlara sarılarak büyüdük.
Mutlu olmak, zengin olmak, ünlü olmak. Daha çok, daha çok satın almak. En güzel kadınla/en güçlü erkekle evlenmek, en pahalı arabaya, şehrin en gözde semtinde eve sahip olmak…
Ceplerimizi doldururken dünyayı boşalttığımızın farkına varmadık.
Yalnız ölürken yanında götürebileceklerimizin bize ait olduğunu kimse anlatmadı.
*
Şanslıyım. Beklediğim aşırı sıcaklar olmadı ve eğer hava tahminleri doğru ise olmayacak da. Geceleri dağdan hafif bir rüzgâr esiyor ve gündüzün odaya biriken sıcaklığı dağıtıyor. Rahat uyuyorum. Öğleden sonraları bile hava bunaltmıyor.
Karpuzlar bayatlamaya yüz tutarken incirler olgunlaşmaya başladı. Sabahleyin pencereye çıkınca kuşlar incirin yaprakları arasından kaçışıyor. Aşağıya indiğimde olgunlaşmış -bizim buraların sözü ile “pişmiş”- bütün incirleri yenmiş buluyorum.
En son taze ceviz çıkacak, ondan sonra ver elini sonbahar, kış, erken olan karanlık, yağmurlar, yürüyüşler, balık çorbası, şömine ve uzun uykular…
Dün yüzerken balıkçılların göç yoluna çıktıklarını gördüm. V şekline giriyorlar, bir süre böyle uçtuktan sonra o şekli bozup yeni bir V kuruyorlardı.
Demek ki sonbahar geliyor.
Sayin M.M. okurlari Turkish Power diye yazan trolle negatif puan vermeyi ve diger butun yorumlara da positif puan vermeyi unutmayalim lutfen. Tesekkurler.