banner564

Son tangoya doğru giderken

Özellikle son dört, beş ayda yazılı ve görsel basında okuyup ve gördüklerimiz bizlere Kuzey Kıbrıs özelinde gerçekten de siyaseten ve ekonomik anlamda hızla freni boşalmış otobüs gibi uçurumdan aşağı indiğimiz gösteriyor.

Örnek verecek olursak, son emlak ve arsa konularında güneyli komşuların mallarını haraç mezat satanlar, milyonlarca Pound gelir elde edenler, geçmişte Rum’un turizmde baltalamaya çalıştığı turizmi sanki her şey yolundaymış gibi göstermeye çalışanlar, AB tarafından da tanınan taşınmaz mal komisyonunu çalıştırmayanlar, bugün görüyorsunuz müthiş bir çaresizlik ve ver yansın içinde her gün ağlıyorlar. Şahsi düşüncem odur ki daha çok ağlayacaklar çünkü ne yazık ki film daha yeni başlıyor. Sarayönü‘nden ileriye gidecek yolları yok. Türkiye gidemezler çünkü bu dolandırıcıların ülkeden çıkış yasakları var. Rumlar bizi çökertmeye çalışıyormuş. Yani Allah aşkına bu kadar yıldır böylesi bir hareketi yapmayacaklarını mı düşünüyordunuz?
GKRY cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis yılların Kurt siyasetçisi. Barış yanlısıdır, yanlısı değildir onu bilemem ama, adamın diğer cumhurbaşkanlarının yanında yıllardır müzakere masasında olduğu aşikardır. Hangi konularda Kıbrıs Türkünü zora sokabileceğini çok iyi bilmektedir. Turizm, eğitim, ekonomi ve siyaseten hangi adımların atılacağı ve tetiğe basılacağı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.

Üç farklı insan tipi oluştu


Anavatan Türkiye’nin sözde desteğini alarak her türlü yalana, talana, yolsuzluğa, adam kayırmaya, partizanlığa hatta bir siyasiye hiç yakışmayacak şekilde davrananlar. Unutmuyorlar ki Türkiye’nin buradaki gözleri er ya da geç açılacak ve kendilerini siyasi arenadan tarihin çöplüğüne gömülü olarak bulacaklar.
Burada endişem yapanın yanına, haksız kazanç edenin, yani haraç, rüşvet yiyenin yanına kalmaması gerekliliği.
Elde ettiğimiz bilgiler ve duyumlar adını pisliğe karıştırmış bugünkü birçok kişinin yurt dışında ciddi mal mülk sahibi oldukları ve veya elde ettikleri bu haksız kazançları diğer aile fertlerinin üzerine yapmaları yönünde. Bunları duyan, gören, bilen halkımızın gittikçe bu güzel adadan soğuduğu bir gerçektir. En büyük endişe buradadır çünkü umudunu yitirenler ne yazık ki göçmektedir.
Elleri su veya bu nedenle hırsızlıkla, dolandırıcılıkla kelepçelen insanlar üç gün sonra yine aynı koltukları da sanki hiçbir şey olmamış gibi gazetelere demeçler veriyor halkın aklıyla alay etmeye çalışıyor.


Gelelim ikinci görüşü taşıyanlara


Bu insanlar gerçekten de ülke gailesi taşıyan kişiler. Siyasi, ekonomik, hiçbir çıkar beklemeden birinci tipteki insan modelini sadece eleştirerek her gün sosyal medyada yazarak, çizerek, konuşarak gününü geçiren insanlar. Bu insanlar gelecek nesillerin adamızda kalmasını isteyen, kök salmasını, bu toprakları vatan bilmesini gerçekten de isteyen insanlar. Kıbrıs’ın gelenek ve göreneklerini aile yaşamlarını çocuklarına aktarmaya çalışan insanlar. Doğruluğun dürüstlüğün en önemli erdemler olduğunu kendi çocuklarına ve onların çocuklarına aktarmaya çalışan insanlar.

Sesleri çok mu duyuluyor?

Bence hayır ama bu ikinci tipteki toplum içinde var olan kişiler en azından alınları ak dimdik yaşayan insanlar. Aza kanaat eden, maaşı veya geliri ile ayağını yorganına göre uzatan insanlar. Öyle düşünüyorum ki toplum içerisinde bu insanlar Allah’tan daha fazla bir şekilde halkın temelini oluşturan bu tipteki insanlar. Gerçek Kıbrıs Türkleri yani. 74 sonrası aramıza gelen ve vatandaş olan kesimleri de bu gruba dahil ediyorum ancak 2000 yılından sonra gelenler bu grubun içerisinde değil.


Üçüncü tip insan modeli
 

Artık anlıyorum ki bu üçüncü tip insan modeli batma noktasına gelen bir Kuzey Kıbrıs ekonomisini onarmaya, tamir etmeye kısacası iktidara gelmeye çok da hevesli gibi gözükmüyorlar. Aylıklar maaşlar tıkır tıkır geliyor. Öyle de geliyor böyle de geliyor.

Barış istiyor gibi gözüküyorlar ama aslında perdenin gerisinde hiçbir şey yapmadan devletten maaşlar bir şekilde geliyor. İktidar değişir ise mecbur çalışmaya gidecekler. Bu da onların çok işine gelmiyor açıkçası. Sadece sosyal medyada birine öbürüne laf atmakla günlerini geçirmeye bakıyorlar. Kimse üzerine alınmasın ama bu da bir gerçek.


Çözüm nerede?

Şunu belirtmekte kesinlikle fayda var. Bu yaşananlar bir kez daha gösteriyor ki Kıbrıs Türkünün tek kurtuluşu dünyaya bağlanmaktır, Türkiye’nin çıkarlarını koruyan uluslararası bir anlaşmadır. O anlaşmanın temeli de uluslararası kabul gören federasyondur.

Kimse kimseyi kandırmasın; öyle iki devletli bir anlaşmayı Federasyon tezinde 50 yıl bir şey olmadıysa iki devletli anlaşma tezinde 500 senede hiçbir şey olmaz.

Keşke olsa. Ama BM kararları dururken bu güzel bir hayal gibi. Burada tek çıkış yolu masaya dönüp haklı kararlılığımızı ortaya koyarak güneyli komşuların yıllardır bizden gasp ettiği Kıbrıs cumhuriyeti temelinde mevcudiyetimizi ve çıkarlarımızı koruyacak bir anlaşma yolunu tüm dünyaya kabul ettirmekten geçer.
Bunun aksini iddia edenler ve bugünkü defakto rejimden faydalanan, buranın kaymağını yiyen ne yazık ki bir gün gelecek yurtdışına seyahat dahi edemeyeceklerdir.
Rumlar öyle bir yapı oluşturdular ki hangi Türkün yabancılarla iş birliği yaptığı, insan kaçakçısı olduğu, hangi avukatın yabancılarla şirketler kurduğunu, ( düşünün bir avukatın en azından sekiz, on inşaat şirketi olabiliyor her ne hikmetse! ) Rumlar bu avukatların nasıl tapu vermeyerek sözleşme karşılığı mallarını yabancılara sattığını tek tek biliyor. Ne acıdır ki çevremizdeki bir çok avukat, hukukçu, işadamı, inşaat firması olanlar, emlakçı güneye geçmeye korkar oldu.

Allah Allah ne oldu acaba?
Tekrar edelim. Ya doğru düzgün adaletli bir şekilde tüm kesimlerin menfaatine olacak gerçek barışın tohumlarını atacak olan görüşme masasına dönülür ya da bunun vebalini yalnız biz değil koskoca anavatan Türkiye halkı da ödemek zorunda kalacak.

Tazminatlar o kadar çok yüksek ki; kimilerine göre 100 milyar, kimilerine göre 150 milyar Euro. Sadece Maraş‘a biçilen değer 30 milyar Euro.

Bizim devlet bütçemiz bir yılda 2,5 milyar Euro.

Bilmem anlatabildim mi ?. O yüzdendir ki makul mantıklı bir anlaşmaya biz evet demek zorundayız. Öyle kanla aldık döktük bitti işi ne yazık ki yetmişli, seksenli yılların söylemi olarak kaldı. Adios .

YORUM EKLE

banner608

banner473