Adam hırsızlık yaptıktan veya cinayet işledikten sonra bir yolunu bulup kaçıyor...
Yıllar sonra “unutulmuştur” düşüncesiyle yeniden geliyor...
Bilgisayar kayıtları onu ele verince polis tarafından gözaltına alınıp mahkemeye çıkarıyor...
Gündeminde binlerce dava bulunan mahkeme ise, bir miktar kefaletle onu yeniden serbest bırakıyor...
Zaten aradan yıllar geçmiş ve adalet yerini bulmamış...
Bir kez daha serbest bırakıp, 2 yıl sonra dava günü gelirse o zaman mağdur olan tarafı daha da bekletmiş olursunuz...
Böylesi bir adalet ‘adalet’ olur mu?..
Elbette olmaz...
Fakat mahkemeler suç patlaması karşısında, yürürlükteki yasalara göre karar veriyor...
Davalara öncelik sırasına göre baktıkları için, yeni geleni kefaletle serbest bırakıyor...
Zaten uzun süreli tutukluluk kararı verseler de cezaevinde yatacak yer kalmadı...
İki cezaevinde 900’den fazla mahkum ve tutuklu vardır...
Öyleyse kefaleti koyup serbest bırakacaksın...
O da bir yolunu bulursa yeniden kaçacak...
Mağdur olan insanlar da saçını, başını yolacak...
Tamam mı, devam mı?
Böylesi bir düzen, özellikle de ‘okuma-yazma oranının yüzde 95’lerde olduğu’ bir küçük ülkede kabul edilemez...
Böylesi bir düzenin devamına hiç kimse izin veremez...
Böylesi bir düzeni sürdürmek isteyenler gibi, buna ses çıkarmayanlar; gün gele aynı mağduriyeti kendilerinin de yaşayacağını düşünmek zorundadırlar...
Adaletin geç tecelli etmesi veya tam olarak tecelli etmemesi nedeniyle şu küçük ülkede suçların ne kadar arttığını görmezden gelemeyiz...
Türkiye’deki konferanslarda adaya yatırımcı davet eden ekonomik örgütlerin yöneticileri de bunları görmezden gelemez...
Huzur ve güvenin olmadığı yerlerde turizm ve eğitim sektörüne bağlı olan ekonomi gelişemez...
Turizmde istenilen rakamlara ulaşılamaz...
Yatırımcılar ürkütülür ve gün gele kaçırılır...
Bugün kendilerini koruyabilen siyasiler de bir süre sonra sıkıntı yaşamaya başlar...
Nedir bu olanlar?
Hemen herkesin üniversiteli olduğu bu ülkede araç kullanan ‘yerlisi, çalışma izinlisi, öğrencisi, işçisi’ kırmızı ışıkta durmaz olmuşsa...
Sürücüler beklemeden ana yola çıkış yaparak insanların canı ile oynayabiliyorsa...
Tehlike çanları çalıyor demektir...
Vakit daha da geç olmadan bu ülkede her şey “sil baştan” olmalıdır...
Yeni yasalar, hızlı karar üretebilen ve adalet dağıtabilen yargı, caydırıcı polis gücü...
Hayvancısına, çiftçisine sahip çıkan, üretimi destekleyen kalıcı bir sistem...
Zarar eden devlet kuruluşlarını özelleştirebilecek; rüşvet, yolsuzluk ve suistimalleri yargıya taşıyabilecek cesur bir siyasi yapı...
Kıbrıs konusunda haklarımızı koruyabilecek, Tazmin Komisyonunu çalıştırabilecek, haklı tezimizi dünyaya anlatabilecek etkili tanıtım kampanyaları yürütebilecek bir yapılanma...
Bırakın ayları, yılları...
Dakika, saat kaybedecek vakit ve sabır kalmadı...
Sayın Akar , Uluslararası Hukuktan Anlayan ve İleri Görüşlü Diyalog TV 2000 yönetmeni olarak Mülkiyet ve Yağmalayıp Koçanlayıp SATTIĞIMIZ Rum Mülkleri konusunda Gelmiş Geçmiş Yöneticilerimizi defalarca uyarmıştır , KKTC diye kurduğumuz bu Ülkede TMK çalıştırmanın ciddiyetini Bugüne kadar Sayın Akar’dan başka maalesef kimse kayde almamıştır , Yılların Yağma Düzeni ile SATTIĞIMIZ Rum Mülkleri Sorunu Bugün gelip Kapımıza dayanmış olup Birçoklarımızın Uykularının kaçacağı ve Dikilitaş ötesine Gidemeyeceği günlere ise amak kalmıştır Malına Geleni Ayağından vururum mentalitesi değil de Yillar önce Sayın Akar’ın Şerefiye vergisi ile TMK çalıştırın Uyarıları şayet kayde alınsa idi Bugün KKTC dışına çıkmaya Korkar olmayacaktık !! TURİZM Sektörümüz gibi şişirdiğimiz son kalan İNŞAAT Sektörümüzün de Elimizde Patlayacağı günle yakındır !
“ ÖYLE KAFAYA ÖYLE TIRAŞ “ diye eskilerimizin bir Atasözü vardır !!