Kıbrıs’ta her iki toplumun da ‘Avrupa üyesi olarak’ yaşam hakkı vardır…
Bunun tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için çözümün şart olduğunu herkes biliyor…
Fakat; çözüm olsun diye Kıbrıslı Türklerin güvenlik endişelerini hiç kimse görmezden gelemez…
İki toplumun birleşmesi için temel şartlardan biri de güvenliktir…
Nüfusun yüzde 80’ini elinde bulunduran tarafın organize edeceği bir güvenlik sistemi, Kıbrıslı Türkleri kesinlikle tatmin edemez…
Geçmişin acılarını unutarak hareket edilmesi halinde, geleceğin çok daha tehlikeli olacağını, güneyde ırkçılığın yükselişinden anlayabiliriz…
Öyleyse; çözüm olacaksa sağlam garanti şarttır…
Çözüm olabilecek mi veya ne zaman olacak sorusuna hiç kimse bugünden yanıt veremez…
Kısa sürede ‘dış baskılarla’ sonuca gidilmesi mümkün olabileceği gibi; böylesi bir durum adayı yeniden tehlikeli bir ortama da sürükleyebilir…
Öyleyse; öncelik iki toplum arasındaki ilişkileri geliştirmek ve ‘karşılıklı güveni’ artırmak olmalıdır…
Ne var ki; özellikle bizim tarafın bu konuda ortaya koyduğu somut bir proje yok…
Bırakın proje sunmasını, kara sınır kapılarının iyileştirilmesine de gidilmiyor…
Metehan gibi Beyarmudu kapısı da işkence yeri oldu…
Larnaka Havaalanı’ndan uçanlar, yolcu taşıyan araçlar, akaryakıt almak için kuzeye geçen Rumlar, güneye geçen Türkler; herkes işkence çekiyor…
Ama her iki taraf da bu geçişleri kolaylaştıracak herhangi bir adım atmıyor…
Siyasiler, özellikle iktidardakiler hala kapıların önemini anlayamadı…
Halbuki; kara sınır kapıları her iki taraf için de önemlidir…
Kapılar olmasaydı ne mi olurdu?..
İki toplum arasındaki uçurum daha da büyürdü…
Özellikle bizim çarşı iflas ederdi…
Güneyde konaklayan turistler kuzeye geçemez, buradan alış-veriş yapamaz, çarşıya para bırakamazdı…
Rumların akaryakıt alımından sağlanan vergileri düşünelim…
Böylesi bir fırsatı bile değerlendirememek gerçekten çok üzücü bir durumdur…
Bakın onlar ne yapıyor?..
Bir de şu gerçek vardır…
Tanınmamışlığın arkasına sığınarak daha uzun yıllar adanın bir kesimini yokluklar içinde ayakta tutamayız…
Bakın KKTC’nin Cumhurbaşkanı bir haftadan beri Avustralya’da Kıbrıslı Türklerle buluşuyor…
Rumların Cumhurbaşkanı; Polonya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile görüştükten sonra tam destek alarak ülkeye döndü…
Yarın Kuveyt Emiri’ni ağırlayacak…
Bir yandan müzakereleri başlatmak için kamuoyu oluştururken, diğer yandan dış temasları artırıyor ve bu temaslar sayesinde ekonomik ve siyasi açıdan büyük destek sağlıyor…
Geçmişte ‘Türk dostu’ olan ülkeleri yanına çekiyor…
Ürdün Kralı olası yangınlar için onlara 2 helikopter 25 de personel gönderdi…
Türkiye’nin, KKTC’den daha çok mali destek yaptığı Filistin’in devlet başkanı Abbas, adanın güneyine çok kez ziyarette bulunup, Kıbrıs konusunda destek verdi…
Bunları görmezden gelerek siyaset yapamaz, ülkenin geleceğini şekillendiremeyiz…
İyi pazarlar…
‘1974 de Kıbrıs’a yaptığımız Barış harekatı olmasaydı, KKTC olmazdı. Hatta güneye biraz daha yüklenseydik, Güney Kıbrıs olmaz, Kıbrıs bizim olurdu.’ Bu sözleri bir tarafa yazdıktan sonra ve kuzeyin nüfusunun, güneyi yakaladığını da gördükten sonra, gerçekten Kıbrıslı Türklerin Rumlar karşısında, bir güvenlik sorununun kaldığına, inanan kalır mı? Aslında bizim esas sorunumuz, Rumlar kadar bu topraklara bağlı olmamamızdır.TMK na rağmen Rumlar’ın tapulu mallarına sahip olamadık. Öyle bir düşüncemiz de yok. Nasıl olsa, tapulu olsa da, olmasa da, alıcı çıktığı takdirde,bu malları satmakta, bir beis görmeyiz. Rumlar ata yadigarı malları bizim gibi rahatlıkla elden çıkarmazlar. 300 yıldan fazla bir süre Osmanlı hakimiyetinde kalmasına rağmen toprak olarak yüzde 12 kadar toprağımızın olması bu yüzden değil midir.Aslında bizim hassasiyetle üzerinde durmamız gereken konu budur. Oysa KKTC meclisinde çıkarılan yasa yabancılara mal satışı değil midir? TMKnu ancak bir anlaşma bize zorunlu hale getirebilir. Yine toprak satışı anayasal olarak ancak bir anlaşma ile yasaklanabilir ve yasaklanmalıdır da. Yoksa 2 milyon 550 bin dönüm toprağı almak, petrol zengini Arap ülkeleri, büyük finans kuruluşları için çekirdek parasıdır. Hedef bir iki taraf arasında sürdürülebilir bir anlaşma olmalıdır. Ancak bu gerçekleşene kadar, Kıbrıslılar olarak bizlerin bu halde bile uzlaşacağımız yığınla konular var. Kapılara kısıtlamanın kaldırılması, kapalı Maraş’ın açılması, Mağusa limanı, Ercan. hatta diğer limanlar. Ortak trafik, asayiş, çevre, kıyıların korunması, insan kaçakçılığının önlenmesi, yeşil enerji, ortak sağlık, ortak eğitim ve öğretim, denizlerdeki hidrokarbonlar, Her şey konuşulup uzlaşılabildiniz. Yeter ki istensin.