KKTC, henüz Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmıyor...
Fakat birçok ülke ile ticaret yapıyor...
Sınırlı sayıda olsa bile, birçok ülkeden turist ağırlıyor...
Adaya ilk kez gelen turistler doğaya hayran kalıyor...
Daha sık gelenler, tarihi yerleri dolaştıktan sonra ‘çevre kirliliğinden duyulan rahatsızlığı’ dile getiriyor...
Fakat KKTC’yi yönetenler, turistler kadar rahatsız olmuyor bu durumdan...
Antik limanda bazı binaların ve yolların çökmesi, sahil kısmının şemsiyelerle kapanması, kent içi yolların bombalanmış Suriye sokaklarına benzemesi de onları rahatsız etmiyor...
KKTC halkı 45 yıldan beri, Rumların bıraktığı altyapı ile durumu idare ediyor...
Hükümetler ve belediyeler, kendilerine ayrılan bütçeleri daha çok ‘istihdam amaçlı’ kullanarak, yatırımları ihmal ediyor...
Başı ağrıyan belediyeler ve bakanlıklar ise Ankara’nın kapısını çalarak yardım talep ediyor...
Türkiye; bugüne kadar tüm altyapı harcamalarımızı karşılayan, cari bütçeye de katkı yapan tek ülkedir...
Yapmaya da devam edecek...
Ancak; Türkiye yardım yapıyor diye 45 yılın kötü siyasetini sürdüremeyiz...
Yeni bir ruh, yeni bir yönetim anlayışına ve ciddi, kalıcı icraatlara ihtiyacımız vardır...
Bunları söylerken gücenenler, öfkelenenler çıkacak elbette...
Onlara da tavsiyemiz, sağlıklı bir değerlendirme yapmaları ve kendi kendilerini sorgulamalarıdır...
Kendi ayakları üzerinde duramayan küçücük bir devletin yüzden fazla müşavir yaratma hakkı yoktur...
Ayda 7-8 bin lira maaş alan insanlara “gidin evinizde oturun” diyebilen bir başka ülke örneği olmadığına göre; KKTC’nin bu kötü uygulamaya derhal son vermesi gerekiyor...
Hemen her yıl hükümet değişikliklerini sürdürme lüksümüzün de olmadığını artık anlamalıyız...
Aynı görüşleri taşıyan partilerin birleşerek, daha güçlü bir yapı ile ortaya çıkmaları; ekonomik protokolde yer aldığı gibi 28 olan belediye sayısının yarıya düşürülmesi daha fazla ertelenmemelidir...
Devletten maaş alan ve hiçbir hizmet vermeyen insanların da rahatsızlık duyduğunu biliyoruz...
Devletin üst kademelerinde görev yapan bu insanları yeniden kazanmak ve üretken hale getirmek için sihirli değneğe ihtiyaç yoktur...
Alınacak basit kararlarla onları kazanmanın yolu bulunmalıdır...
Kritik bir süreçteyiz
Ülkemizin sadece iç sorunlar açısından değil, Kıbrıs sorunu açısından da kritik bir süreçten geçtiğini anlamak zor değildir...
Rum liderliği, elimizdeki her şeyi almak ve bizleri yeniden azınlık durumuna düşürmek için büyük çaba harcıyor...
Bizlere ‘eşitlik’ hakkı vermek istemiyor...
Bizleri yönetimden uzak tutmaya çalışıyor...
Mülkiyet meselesinde sadece 20 Temmuz 1974 sonrası olanları dikkate alıyor...
Ondan önceki yıllarda bizlere yaşattıklarını, mal ve mülklerimizden silah zoruyla kovulmamızı dikkate almıyor...
Tazminat konusunu da sadece 1974 sonrasına göre değerlendiriyor...
Böylesi bir düşünce karşısında Kıbrıslı Türkler olarak, iç kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, daha güçlü bir savunma ve aydınlatma hareketi başlatmalıyız...
Bunu yapmakla görevli dairelerimiz ve yüzlerce kamu görevlimiz vardır…
Onları harekete geçirmeliyiz…
Hayırlı haftalar…