Bir insanı seviyorsanız, her koşulda onun yanında olursunuz…
   Sever gibi görünüp de, en ufak bir sorun karşısında ondan uzaklaşırsanız bunun kelime olarak tarifi ‘sahtelik’ değil midir?..
   ‘Sahte sevgili’ olunca, ona güven duyar mısınız?..
   Elbette duyamazsınız…
   Bir devlet kendi insanını koruyorsa, o ülke insanı devletine bağlıdır…
   Ona güveniyor ve destekliyordur…
   Irak savaşı başladığı zaman, Avusturya’nın 3 vatandaşı Bağdat’ta kalmıştı…
   Dönemin Avusturya Cumhurbaşkanı Kurt Waldheim, Irak makamlarıyla temas kurarak vatandaşlarının ülkeden ayrılmasına izin verilmesini rica etmişti…
   Gerekli izni aldıktan sonra ülkesinin ulusal havayolu ‘Austrian Airlines’ ile Bağdat’a gidip, 3 vatandaşını sağ salim almış ve geri dönmüştü…
   Sadece bu örneğe bakarak soralım:
   “O ülkenin insanları, kendi devletlerine güvenmez de ne yapar?..”
   Örnekleri çoğaltmak mümkündür…
   Ama dış örnekleri bırakıp kendimize bakalım…
   Yıl 1996… 
  Sınır eylemleri sırasında iki Kıbrıslı Rum öldürülmüştü…
  Biri Solomu, diğeri Isaak…
  Aradan 28 yıl geçtiği halde Solomu ve Isaak için anma törenleri düzenleniyor… 
  Motosikletli gençler devlet tarafından örgütlenerek tüm adayı dolaşıyor ve posterler dağıtarak bu olayı canlı tutuyor…

Ya bizim city?..

   Bir de bizim tarafa bakalım…
   Emekli bir asker, Ledra Palace sınır kapısından bisikletle güneye geçti diye, Rum polisi onu yerlerde süründürmüştü…
   KKTC’nin ‘İki toplumlu teknik komitesi’ bu konuyu karşı taraftaki muhataplarıyla görüşmedi bile…
   O kadar uyarı yapıldığı halde bir kınama bildirisi de yayınlanmadı…
   Bir başka olay…
   Lefkoşa’nın Rum kesiminde çalışan Kıbrıslı Türk kasabın aracını gündüz vakti bombayla havaya uçurdular…
   Bunu yapanların kamera kayıtları Rum polisinin elinde olduğu halde yargılanan ve cezalanan olmadı…
   Zaten Rum polisi veya mahkemesinden böylesi bir ceza da beklenmezdi…
   Ama KKTC kanadından tek satırlık bir kınama gelmedi...
   Büyük bir ihtimalle “bakalım ne yaptı da bu olayla karşılaştı” demişlerdir…
   Peki müzisyen gencimizin ne suçu vardı?..
   Irkçılığa karşı bir eylem düzenlenmişti Larnaka’da…
   İki toplumlu eyleme gitarıyla katılan gencimizi ELAM militanları sopalarla dövmüş, 4-5 kez bıçaklayıp ağır yaralamıştı…
   Bunu yapanlardan bir tanesi dahi tutuklanmadı…
   Kıbrıs Türk tarafı da olayı görmezden duymazdan geldi…
   “Gitmeseydi, yapmasaydı” dendi…

Eski Cumhurbaşkanına topuzlu saldırı

   Tanınsın veya tanınmasın, KKTC’nin Cumhurbaşkanlığını yapmış bir kişi Limasol’da bu ırkçı militanların topuzlu saldırısına uğradı…
   Korumasının yüzü parçalandı…
   Sonuç?..
   Polis müdürü görevden alındı ama saldırıyı yapanlar cezalandırılmadı…
   KKTC tarafı yine tepkisiz kaldı…
   İki yıl önce Rum Merkezi cezaevinde bulunan bir Kıbrıslı Türk genci eziyetle öldürüldü…
   Rum polisi, Başsavcısı ‘cezaevinin güvenilir olmadığını’ açıkladı…
   Peki KKTC ne yaptı?..
   Aradan geçen süre zarfında, cezaevi gardiyanlarına herhangi bir cezanın verilip verilmediğini bilen var mıdır?..
   Sorsanız “ama o genç uyuşturucu mahkumuydu” diyecekler…
   Tamam da vatandaşınız değil miydi?..
   Can güvenliği sizi ilgilendirmiyor mu?..
   Ve son olay…
   Bu ülkenin tanınmış bir avukatı…
   Üstelik Meclis Başkan Yardımcısının eşi Roma’da ‘Rum mülklerinin satışıyla’ ilgili olarak tutuklandı…
   İlk gün kısa bir açıklama yapılarak eşiyle görüşüldüğü duyuruldu…
   Sonrasında tüm siyasiler yeniden sessizliğe büründü…
   ‘Güven’ meselesi işte böyle bir şey…