Geçmişin acılarını yaşamayanlar, Kıbrıslı Türklerin 1964’ten itibaren hükümet organlarından çekilmesinin haklılığını anlayamazlar...
Yeni kurulmuş bir devlette çalışıyorsunuz ve bir akşam vakti namlular üzerinize yönelmiş, ölümle yüzleşir hale gelmişsiniz...
Birlikte çalıştığınız ‘Rum arkadaşınız’ sizi korumak (!) ister:
“Re Hüseyin, bizimkiler size kötülük yapacak, al çocuklarını, git Lokmacı’nın ötesine...”
Lokmacı’nın ötesi, Arasta, Tantin, Çağlayan, Köşklüçiftlik, Kumsal, Ortaköy ve Gönyeli..
Buralar genellikle Kıbrıslı Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdi...
Dolayısıyla karma bölgelerdeki insanlar, evlerini ve işyerlerini terk ederek, daha sakin bölgelere gitmeye başlamıştı...
Herkes bunu yapmaya mecburdu...
Ölümle, kalım arasında karar vermek zorunda bırakılan insanlar; Rumlarla aynı devlet kuruluşunda çalışmaya devam edemezdi...
O acı günleri yaşamayanların şimdi çıkıp da “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni biz terk ettik” diyemezler...
Derlerse günah işlerler...
Sağduyu sahibi Rum meslektaşlarımız dahi böyle demiyor...
Onlar “sizi kovan bizimkilerdi” diyerek, 1964’te devletten kopmak zorunda bırakıldığımızı itiraf ediyorlar...
Kapıların kapanması
Kıbrıslı Türkler; 1964’te daha emniyetli bölgelere çekilirken, serbest dolaşım yasaklanmamıştı...
İsteyenler, adanın herhangi bir yerine ‘gezi’ veya ‘alış-veriş’ amaçlı gidebiliyordu...
Sonra 1974 Barış Harekatı gerçekleşti...
Bu kez sınır kapılar kapandı...
İki toplum arasında iletişim tamamen koptu...
Herkes kendi bölgesinde yaşamaya başladı...
Kıbrıslı Türkler; Rumların Paskalyası’ndan...
Kıbrıslı Rumlar da bizdeki bayramlardan haberdar olmadı...
İki tarafta mecburi askerlik başladı...
Silahlanma yarışı artarak devam etti...
Birçok sınır olayı yaşandı...
Hatta hayatını kaybeden, cezaevine düşenler oldu...
Ve tarihi karar günü
Kuşkusuz bu süre zarfında Kıbrıslı Türkler ‘rekabet ortamından’ yoksun bırakıldı...
Ticareti eline geçiren azınlık bir kesim ne fiyat biçtiyse, insanlar onu ödemek zorunda kaldı...
Rumdan daha az kazanan bir Kıbrıslı Türk, Rum’un güneyde 2 liraya aldığını, kuzeyde 4, hatta 5 liraya alabildi...
Büyük bir kazıklanma söz konusuydu...
Aradan 29 yıl geçtikten sonra, 23 Nisan 2003’te bazı sınır kapıları açıldı...
Karşılıklı geçişler başlayınca, aradaki fark da ortaya çıktı...
Bir anda kuzeydeki fiyatlar aşağılara çekildi...
Dolayısıyla sınır kapılarının açılması, sadece iki toplum arasındaki ilişkilerin yeniden başlaması açısından değil, ticarette rekabetin başlaması açısından da yararlı oldu...
Seyahat olanakları arttı...
Sadece Ercan’dan değil, Lokmacı’dan gelen on binlerce turist sayesinde esnaf, beklenen düzeyde olmasa da satış yapmaya başladı...
Bundan sonra ne olmalı?
Buraya kadar herşey güzel...
Bundan sonra yapılması gerekenler de bellidir...
Öncelik; her iki tarafı da tatmin eden kalıcı bir çözümdür...
Çözüm olacaksa, bizim açımızdan en önemlisi güvenliktir...
Bir daha yerimizden sökülüp, atılmayacağımız ve kurşunlanmayacağımız bir çözüm istiyoruz...
EOKA’nın ve ELAM’ların bertaraf edildiği bir ortamda, Kıbrıslı Rumlarla birlikte yaşayabilir, güzel ülkemizde herkesin mutlu olacağı bir düzen kurabiliriz...
Bu tabii ki bizlerin düşüncesi...
Kıbrıslı Rumların aklında farklı bir düşünce var ise; o zaman karşımıza oturup, gerçekleri söylemeli ve en sonunda, serbest dolaşımın ve ticaretin geçerli olacağı, iki ayrı bölge, iki ayrı yönetime dayalı bir çözümü konuşmalıdırlar...
AB tüzüğü de tüm adayı kapsayacak hale getirilmelidir...
İki seçenekten biri için bu yıl içinde karar verilmelidir...
Kırk yılın sonunda öyle, ya da böyle bir sonuca varılmalıdır...