Demokratik hukuk devletinde halkın oyları ile makamlara getirilen kişilerin görev ve yükümlülüğü, halka hizmet etmektir.
Uygar ülkelerde yürürlükteki kontrol ve denetim mekanizmaları nedeniyle, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen, kişisel ve ideolojik tercihlerine göre hareket eden, halka zarar verecek uygulamalar yapan seçilmişler, görevlerinde kalamaz.
Geri kalmış ülkelerde ise seçimle işbaşına gelenler, genellikle sorumluluğu altındaki kuruluşları istediği şekilde kullanma yetkisini elde ettiği düşüncesi ile hareket eder.
Halka hizmet etmeyen, halktan toplanan vergileri amaç dışı kullanan, sorumluluğu altındaki kuruluşların olanaklarını oy avcılığında kullananlar hakkında, hiçbir şey yapılmaz.
Kişisel görüşüme göre, ülkemizde de maalesef seçimle makamlara getirilen kişiler, sorumlulukları altındaki kuruluşların olanaklarını kullanma yetkisi elde ettikleri anlayışı içinde hareket etmektedir.
Bu hatalı yönetim anlayışı sonucu seçilenler, makamların tüm olanaklarından yararlanılmakta, başında bulundukları kuruluşları istedikleri şekilde yönetmekte, sorumlulukları altındaki kuruluşların olanaklarını da popülist anlayış ve oy avcılığında kullanmaktadırlar.
Örneğin, KKTC’deki belediyelerdeki personel sayısının, nüfusu bizim iki katımız kadar olan Rum tarafından fazla olması, hatalı yönetim anlayışının sonucudur.
Aynı hatalı yönetim anlayışı sonucu, geçmişten günümüze siyasi iktidarlar da iş başına gelir gelmez ülkenin acil sorunlarına el atmak ve bunları çözmek yerine, öncelikle partilileri yüksek maaşlı yönetici makamlarına tayin ederler.
Uygar ülkelerde iş başına gelen siyasilerin derhal sorunlara el atmasına ve halkın istek ile şikayetlerine çare arayıp bulunmasına karşın, bizde en yapıcı ve samimi uyarılar bile dikkate alınmaz ve en yaşamsal sorunların çözümüne bile gereken ilgi gösterilmez.
Oysa KKTC’de seçilmişlerde hizmet etmek iradesi bulunması durumunda, ülkenin genel sorunlarının tümüne yakınının çok kısa bir sürede çözümü mümkündür.
Çünkü yanı başımızdaki anavatanımız tam da ana şefkati ile tüm taleplerimize olumlu yanıt vermekte ve gereksinimlerimizin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaktadır. Halkımız ve devletimiz için en yaşamsal hizmet olan can ve mal güvenliği içinde yaşamamız, anavatanımızın ordusu tarafından sağlanmaktadır. Tüm alt yapı gereksinimlerimiz anavatanın maddi yardımları ile tamamlanmaktadır.
Öte yandan KKTC’deki yetkili siyasiler, en basit sorunların çözümüne bile ilgi göstermiyor. İçişlerimizdeki, halkımızı gereksiz yere sıkıntıya sokan bürokratik işlemler, yapıcı uyarılara rağmen kaldırılmıyor, halka daha iyi hizmet sağlanması için hiçbir çaba harcanmıyor.
Anavatanda tek kapı diye ifade edilen hizmetlerin çeşitli kuruluşlar yerine, üstelik fotoğraf dahil hiçbir belge getirmeden tek bir noktadan alınması için çalışmalar yapılmasına karşın, KKTC’de vatandaşlardan kuruluşların dosyalarında mevcut bilgiler için bile belge getirmesi isteniyor.
Birçok kişinin canını yakan trafik sorununun çözümü için Devlet ile belediyelerin trafik görevlileri arasında bile işbirliği yapılması sağlanmıyor.
İnşaat izni alınması için vatandaşlar, birçok kuruluşla muhatap olmak zorunda bırakılıyor ve yaklaşık 9-12 ay uğraştırılıyor.
En basit sorunları bile çözümlemeyen KKTC’deki yetkililer, Anavatanın sağladığı maddi olanakları kullanmak için gerekli projeleri bile hazırlatmıyor.