banner564

Savaşın tartışmasını zorunlu hale getirdiği sorular var!

İsrail ile Hamas arasında başlayan savaş, Hizbullah ve Husiler gibi farklı güçlerin de devreye girmesi ile devam ediyor. Savaş artık, kendilerine Direniş Cephesi ismini uygun gören silahlı güçler ile İsrail ve müttefikleri arasındadır. Bu arada, savaşın farklı şekillerde sürdürüldüğünün de tanığı oluyoruz. Özellikle 17 ve 18 Eylül’de Lübnan’da Hizbullah militanlarının kullandığı çağrı cihazı ve telsizlerin uzaktan patlatılması, içinde pek çok soru ve sorun barındırıyor.
Bu soruların çoğu, İsrail’in teknik kapasitesi ile ilgilidir. Hele de bu işlerden biraz olsun anlayanlar, çağrı ciharlarının nasıl patlatılmış olabileceğini tartışıp duruyorlar. Meraklıları, MOSSAD’ın bunun planlamasını yıllarca önceden yaptığını, paravan şirketler kurarak Hizbullah’a çağrı cihazı sattığını anlatıyorlar. MOSSAD’ın patlattığı cihazlar, Hizbullah tarafından ödenmiş yani…
Bu arada, savaş haberlerinin veriliş şekli de ilginizi çekmiş olmalıdır. İsrail, hava saldırılarında ölenlerin Hamas veya Hizbullah yöneticileri olduğunu duyururken bu örgütler tarafından yapılan açıklamalarda ölen kadın ve çocuklar ön plana çıkarılıyor. Heniyeh gibi liderlerin İran’da konukken öldürülmesi; İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bindiği helikopterin düşmesi; Lübnan Hizbullahı’nın en savaşçı grubunun bütün komutanlarının bir toplantı sırasında yok edilmesi gibi olaylar yaşıyoruz. 
Benim üstünde durduğum sorunlar tam da bu noktalarda ortaya çıkıyor zaten…
Birincisi şu: Hiçbir kuralla bağlı olmadan füzelerle donatılmış bulunan ve dünyanın geneli ve hatta pek çok Arap ülkesi tarafından “terörist” olarak kabul edilen Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerle savaşmak sivil kayıplar olmadan sürdürülemeyeceğine göre bu sivil kayıplardan sorumlu tutulması gereken “taraf” hangisidir? Okul veya hastane gibi binaların altına sığınmış savaşçıları veya sivillerin de yaşadığı apartmanları komuta merkezi olarak kullanan komutanlarını imha etmek daha başka nasıl olabilir? Bu tür kamu binalarına yönelik saldırıları “terörist saldırılar” olarak nitelemek doğu mu, yanlış mı?
İkincisi; aslında hiçbir teknolojik altyapıya ve hatta bilgiye sahip olmadan Amerika Birleşik Devletleri gibi nasıl bir teknolojik güç olduğunu bile bilmediğimiz bir gücün desteğini alarak kendisi de yüksek teknoloji kullanma kapasitesine sahip olan İsrail’e karşı böyle bir savaş başlatmak ahlaki veya “kutsal” olabilir mi? Bu savaşın çok sayıda masum insanın da ölümüne neden olacağı bilindiğine göre bu savaşı başlatmak veya sürdürmek nasıl bir zihniyetin ürünü olabilir? Bu zihniyeti onaylıyor ve bu savaşı “kahramanca” diye görüyorsak şimdiye kadar yaşanmış milyonlarca savaşta askerlerini veya halkını korumak için “teslim olmayı” seçmiş olan komutanları basit birer “korkak” olarak mı göreceğiz?
Bu sorular ve sorunlar ortada duruyor ama kimse bunları tartışmaya cesaret edemiyor. Özellikle çocuk ve kadın ölümleri, bu kanlı savaşın durdurulması isteminin ön plana çıkmasına; suçlu veya sorumlu aramanın ertelenmesine neden oluyor. Savaş ise yayılıyor ve can almaya devam ediyor. İsrail liderliğini sorumlu görüp cezalandırılmasını istemek, savaşı durdurmaya yetmiyor. Savaşı durduracak güce sahip olanlar, İsrail’i sorumlu görmüyor veya bize açıkça söylemedikleri şeyler düşünüyorlar. Bu tartışmayı başlatmamak, “katil İsrail” diye sloganlar atarak hayatımıza devam etmek belli ki sorunu çözmeye yetmeyecek.
Artık, daha esaslı soruları ve sorunları gündeme taşımak gerekiyor. Bu köşe bunu yapmak için yetersizdir; biliyorum. Ama bu sorunu eşelemek artık ahlaki bir sorumluluk haline gelmiştir. Bu sorunlara yanıt vermeden ve bu yanıtı genel olarak kabul edilebilir hale getirmeden Orta Doğu’da süren ve yaygınlaşmasından korktuğumuz savaşı bırakın durdurmak anlamak bile mümkün olmayacak!


Orta Doğu’da süren savaşta kimin terörist, kimin haklı veya haksız olduğunu tartışmadan bu savaşı anlamak bile mümkün olmayacak!

YORUM EKLE

banner608

banner473