banner564

ŞAHIS DEVLETİ

Türkiye bir şahıs devletidir. Bir tür komandit bir devlet. 

Bu özelliği ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan pek farklı değil – Osmanlı’nın çağa uydurulmuş şeklidir demek yanlış olmaz.

Türkiye Cumhuriyeti, liderlerinin tek adam olma tutkusu yüzünden kurumsallaşamamış bir devlettir.

Osmanlı padişahlarının iktidar ve bu iktidarı paylaşmama inadı, olduğu gibi, cumhuriyeti yönetenlere geçmiştir. Türkiye 1923’ten bu yana hiçbir liderin yönetiminde klasik bir demokrasi olmamıştır. Kuvvetler ayrılığının kökleşememesi, yargının ve yasamanın iktidarın emrinde olmasının nedeni budur. 

Türkiye’de demokrasinin bütün kurumları nominal olarak vardır ama içi boş, dermansız bir biçimde. Yargının ve meclisin durumu bunun en güzel kanıtıdır. Ama SPK, BDDK, Rekabet Kurumu gibi müesseseler de bunlardan pek farklı değildir.

Tek adamlık korku ile beraber gelir. Ve pek tabii keyfilikle.

Türkiye’de hapiste çile doldurmuyor da dışarıda dolaşıyorsanız sizi içeri atmak istemedikleri içindir. 

Basının en önemli işi güçlülerin yolsuzluklarını, hatalarını ortaya çıkarmak, hesap sormaktır. 

Diktatörlüklerde yolsuzluktan ve hatadan bol şey yoktur. Bunların ortaya dökülmesi yöneticilerin işine gelmez.  

Diktatörlüklerde – Rusya ve Çin bunun en iyi örneğidir - bu nedenle basın hür olamaz. 

Bu tür rejimlerde basın şu veya bu şekilde hizaya getirilir – biat ederseniz yüksek maaşlı işlerde çalışırsınız, itibar görürsünüz. Aksi takdirde Rusya’da olduğu gibi hapsedilir veya öldürülürsünüz. Veya TC’de olduğu gibi marjinal medya kurumlarında az parayla veya meccanen çalışırsınız. 

Basının hür olmadığı ülkeler daha kolay yönetilir ama daha iyi yönetilemez diyebiliriz ama boşuna konuşmuş oluruz: diktatörün gailesi daha iyi değil, daha uzun yönetmektir.

Tek adam genelde çevresine sadakatine güvendiği kişileri toplar. Bu da ehliyetsizler için altın bir çağ açar.

Lidere sadık olmak kötü değildir, ama esas sadakatin kamu yararına olması gerekir. 

Ehliyet sadakatten değerlidir, ama demokrasilerde. 

Tek adam rejimi tek başına Türkiye’nin geriliğini açıklamaz. Singapur ve Çin de tek adamla yönetilmektedir ama kurumlar güçlüdür. Bu özellikle Singapur ve Singapur’daki yargı için geçerlidir.

Bağımsız ve adil yargı demokrasinin bel kemiğidir. Yargıya güvenilemeyen ülkede hiçbir şeye güvenilemez. Adalet mülkün temeli değildir – her şeyin temelidir.

Tek adamla yönetilen ülkelerin kat edebileceği mesafe, o adamın nitelikleri ile kısıtlıdır – Bilgisi, yeteneği, dürüstlüğü ve buna benzer özellikler. 

Türkiye 1940’lı yılların sonunda, 1923’ten beri süregelen tek partili sistemden çok partili düzene halk ve siyasiler demokrasi aşkıyla yanıyor diye geçmedi.  

O harp sonrası yıllarda Rusya Türkiye’yi savaşla tehdit etmeye başlamıştı. Aynen bu günlerde Rus tehdidine karşı İsveç ve Finlandiya nasıl NATO’ya girmeye karar verdi ise Ankara da o zaman NATO’nun kapısını çaldı. Amerika çok partili nizama, yani demokrasiye geçişi şart koştu. Türkiye bu dayatmayı metazori kabul etti ve o gün de bugün de ne kadar demokrasi olduğu tartışılır bir sisteme geçildi.

Ama göstermelik demokrasi pek hazmedilmedi. 

Bu nedenledir ki çoğunluğun içine sindirmediği “demokrasi”den, çoğunluğun sakınca görmediği “tek adam” rejimine atlamak çok kolay oldu.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Terunofuji
Terunofuji - 2 yıl Önce

Hocam Osmanlı iktidarı paylaşmama inadı Osmanı hanendanından cumhuriyeti yönetenlere geçmiştir de.. direkt mi geçmiştir ? bir de Cumhuriyeti kuran adam var. Handeanlığı gönderip , meclisi, kurumlarıyla Cumhuriyet'i yoktan var eden adam var. Ona haksızlık etmişsiniz.

1923' de hangi klasik demokrasiyi bekiyordunuz ? gerçekçi mi bu beklenti?

Eylül Eylül
Eylül Eylül - 2 yıl Önce

Çok yazık oldu güzel ülkemize, çok üzülüyorum. Her şeyin başı cehalet cehalet cehalet… Emeğinize sağlık.

Hasan Nuri
Hasan Nuri - 2 yıl Önce

Mustafa Kemal Atatürk bugün mezarından kalkıp Türkiye’de olup bitenleri bir görebilse idi Mezarındaki kemikleri sızlardı, Gerici ve yobaz bir sultanlıktan kurtardığı Çağdaş Turkiye eski sultanlık ve yobaz olma ülkesine geri dönüyor !!

mono
mono - 2 yıl Önce

İsamcı parti iktidarına yetmez ama evet desteği ile demokrasimize demokrasi kattığınız için teşekkürler!..

…..
….. @mono - 2 yıl Önce

17 Kasım’daki yazının yorumlarına bakınız. Yeter yahu. Bıktık senin gibilerden.

Yaz
Yaz - 2 yıl Önce

Yazarın görüşlerinde kısmen doğruluk payı var. İşin bu raddeye gelmesinde yetmez ama evetçilerle, liboşlarında katkılarını unutmayalım. İşleri bitince bir kısmı kibarca tasfiye edildi. Bir kısmı da kovuldu. Şimdi günah çıkartıyorlar. Şaşkın ördek gibiler; bize kim vurdu diyorlar. Yani çorbada, türlüde çeşni bol. Adalet birgün herkese lazım olur. Yazıda Cumhuriyetimizi kuran Atatürk ve yol arkadaşlarını sonradan gelen bazıları ile bir tutmak insafsızlık. Fazlada umutsuz olmayalım. Gençliğimiz var. “ Her şey çok güzel olacak”. İyi akşamlar.

Nick
Nick - 2 yıl Önce

Teşekkürler Metin Bey.

Faruk Ercan
Faruk Ercan - 2 yıl Önce

Teşekkürler MM.

Tolga Iskır
Tolga Iskır - 2 yıl Önce

Nato 1949’da kuruldu, biz Kore Savaşına katıldığımız için 1952’de Yunanistan ile birlikte Nato’ya kabul edildik. Çok partili siyasi hayat ise 1946’da başladı. Yazınızın içeriğinde bir kurgu hatası var gibi. Syg.

Metin Münir
Metin Münir @Tolga Iskır - 2 yıl Önce

Cevabı iki bölümde yolladım ama birinci bölüm ikincinin altına gelmiş nedense.

Tarihlerden ziyade olayın özüne bakalım:


cümlesi ile başlayan birinci bölümdür.

METİN MÜNİR
METİN MÜNİR @Tolga Iskır - 2 yıl Önce

Ve Wikipedia’dan:

“Türkiye, Sovyetler Birliği'nin agresif politikalarına devam etmesinden dolayı ABD'ye yakınlaşmak durumunda kaldı.

“ABD, Türkiye'ye siyasi ve ekonomik destek verebilmek için Türkiye'nin çok partili sisteme geçmesini şart koşuyordu.

“İsmet İnönü, San Francisco Konferansı'na katılacak olan diplomat Feridun Cemal Erkin'e şöyle dedi; ‘Amerikalılar çok partili demokrasiyi ne zaman kuracağımızı sorabilirler, şöyle cevap verirsiniz: Savaş bitince bu amacı gerçekleştirmek Cumhurbaşkanı’nın en aziz arzusudur.’"

Eğer demokratikleşme isteği aşağıdan gelmiş olsaydı ne DP demokrasiden sapabilir ne de 1960 darbesi yapılabilirdi.

Metin Münir
Metin Münir @Tolga Iskır - 2 yıl Önce

Tarihlerden ziyade olayın özüne bakalım:

Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçiş kararının arkasındaki en önemli neden genel halk isteği değil, Rus baskısı karşısında ülkenin Batı’nın desteğine ihtiyaç duyması ve bunu sağlamak için “demokratik” bir Türkiye’nin şart haline gelmesidir.


İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkmış olmanın verdiği güvenle harekete geçen Stalin 1925 yılında imzalanan ve beş yılda bir yenilen Türk-Rus Dostluk Anlaşması’nı feshetti. Türkiye’den Kars-Ardahan’ı istedi ve Boğazlarda üs talebinde bulundu.

Ankara ABD ve İngiltere’nin de desteğini alarak Rusya’nın taleplerini reddetti.


Bu desteğin kalıcı olması Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlı idi.


Türkiye’nin NATO’ya kabulü 1952’de, ilk çok parti seçim 1950’de yapıldıktan sonra gerçekleşti. Çok partili rejime geçildi ama CHP’nin yerini alan DP, CHP’den daha demokratik değil, belki de ondan bile geri idi.


banner608

banner473