Türkiye bir şahıs devletidir. Bir tür komandit bir devlet.
Bu özelliği ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan pek farklı değil – Osmanlı’nın çağa uydurulmuş şeklidir demek yanlış olmaz.
Türkiye Cumhuriyeti, liderlerinin tek adam olma tutkusu yüzünden kurumsallaşamamış bir devlettir.
Osmanlı padişahlarının iktidar ve bu iktidarı paylaşmama inadı, olduğu gibi, cumhuriyeti yönetenlere geçmiştir. Türkiye 1923’ten bu yana hiçbir liderin yönetiminde klasik bir demokrasi olmamıştır. Kuvvetler ayrılığının kökleşememesi, yargının ve yasamanın iktidarın emrinde olmasının nedeni budur.
Türkiye’de demokrasinin bütün kurumları nominal olarak vardır ama içi boş, dermansız bir biçimde. Yargının ve meclisin durumu bunun en güzel kanıtıdır. Ama SPK, BDDK, Rekabet Kurumu gibi müesseseler de bunlardan pek farklı değildir.
Tek adamlık korku ile beraber gelir. Ve pek tabii keyfilikle.
Türkiye’de hapiste çile doldurmuyor da dışarıda dolaşıyorsanız sizi içeri atmak istemedikleri içindir.
Basının en önemli işi güçlülerin yolsuzluklarını, hatalarını ortaya çıkarmak, hesap sormaktır.
Diktatörlüklerde yolsuzluktan ve hatadan bol şey yoktur. Bunların ortaya dökülmesi yöneticilerin işine gelmez.
Diktatörlüklerde – Rusya ve Çin bunun en iyi örneğidir - bu nedenle basın hür olamaz.
Bu tür rejimlerde basın şu veya bu şekilde hizaya getirilir – biat ederseniz yüksek maaşlı işlerde çalışırsınız, itibar görürsünüz. Aksi takdirde Rusya’da olduğu gibi hapsedilir veya öldürülürsünüz. Veya TC’de olduğu gibi marjinal medya kurumlarında az parayla veya meccanen çalışırsınız.
Basının hür olmadığı ülkeler daha kolay yönetilir ama daha iyi yönetilemez diyebiliriz ama boşuna konuşmuş oluruz: diktatörün gailesi daha iyi değil, daha uzun yönetmektir.
Tek adam genelde çevresine sadakatine güvendiği kişileri toplar. Bu da ehliyetsizler için altın bir çağ açar.
Lidere sadık olmak kötü değildir, ama esas sadakatin kamu yararına olması gerekir.
Ehliyet sadakatten değerlidir, ama demokrasilerde.
Tek adam rejimi tek başına Türkiye’nin geriliğini açıklamaz. Singapur ve Çin de tek adamla yönetilmektedir ama kurumlar güçlüdür. Bu özellikle Singapur ve Singapur’daki yargı için geçerlidir.
Bağımsız ve adil yargı demokrasinin bel kemiğidir. Yargıya güvenilemeyen ülkede hiçbir şeye güvenilemez. Adalet mülkün temeli değildir – her şeyin temelidir.
Tek adamla yönetilen ülkelerin kat edebileceği mesafe, o adamın nitelikleri ile kısıtlıdır – Bilgisi, yeteneği, dürüstlüğü ve buna benzer özellikler.
Türkiye 1940’lı yılların sonunda, 1923’ten beri süregelen tek partili sistemden çok partili düzene halk ve siyasiler demokrasi aşkıyla yanıyor diye geçmedi.
O harp sonrası yıllarda Rusya Türkiye’yi savaşla tehdit etmeye başlamıştı. Aynen bu günlerde Rus tehdidine karşı İsveç ve Finlandiya nasıl NATO’ya girmeye karar verdi ise Ankara da o zaman NATO’nun kapısını çaldı. Amerika çok partili nizama, yani demokrasiye geçişi şart koştu. Türkiye bu dayatmayı metazori kabul etti ve o gün de bugün de ne kadar demokrasi olduğu tartışılır bir sisteme geçildi.
Ama göstermelik demokrasi pek hazmedilmedi.
Bu nedenledir ki çoğunluğun içine sindirmediği “demokrasi”den, çoğunluğun sakınca görmediği “tek adam” rejimine atlamak çok kolay oldu.
Hocam Osmanlı iktidarı paylaşmama inadı Osmanı hanendanından cumhuriyeti yönetenlere geçmiştir de.. direkt mi geçmiştir ? bir de Cumhuriyeti kuran adam var. Handeanlığı gönderip , meclisi, kurumlarıyla Cumhuriyet'i yoktan var eden adam var. Ona haksızlık etmişsiniz.
1923' de hangi klasik demokrasiyi bekiyordunuz ? gerçekçi mi bu beklenti?