Rusya, Akkuyu Enerji Santrali’ni yapmaktan vazgeçti mi?..
Vazgeçiyor mu?..
Yoksa devam mı ediyor?..
Irak; Musul’daki Türk askerinin çekilmesini istedi mi?..
Yoksa “kalsın ama ilerlemesin” mi diyor?..
Boğazdan geçen Rus gemisinde füze taşıyan askerler var mıydı, yok muydu?..
Bunlar, son günlerde Türkiye’nin gündemini meşkul eden olaylar...
Kuşkusuz; Rusya ile ilişkilerin bozulması nedeniyle turizmcilerin ve tarım üretimi yapanların yansıttığı sorunlar da gündemin küçük bir köşesinde yer alabiliyor...
Ülke gündemi genellikle gerginlik ve savaş psikolojisi üzerine yoğunlaştığı için insanlar mutsuz ve gelecekten kaygılıdır...
Ne var ki; böylesi bir ortamda, Kıbrıs’ta yaşananların gündemin bir köşesine sıkıştırılması bile söz konusu değildir...
Bırakın gazete manşetlerine girmesini, iç sayfalarda bile artık Kıbrıs yoktur...
Kıbrıs’la ilgili bir haber çıkıyorsa, bunun mutlaka ‘adanın yeniden birleşmesi’ stratejisine uygun olduğu dikkatlerden kaçmıyor...
Ve kendimize dönelim...
KKTC’nin gündeminde olası bir çözüm durumunda mülklerin sahibinin kim olacağı vardır...
Hemen her 10 kişiden 8 veya 9 kişiyi ilgilendiren bu hayati konuda insanların kafası karışıktır...
Bunalımın her geçen gün tırmandığını görebilir durumdayız...
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, şimdiki kullanıcının haklarını ön plana çıkarmaya çalışsa bile, Rum tarafı başından beri ‘ilk sözün mülkiyet sahibinde olacağını’ söylüyor...
Rum-Yunan kurnazlığı
Rum tarafı ise, Yunanistan’la birlikte müzakere sürecini dinamitleyen, hatta krize çanak tutan bir politika izliyor...
Müzakerelerin başlaması öncesinde, Kıbrıs açıklarında dolaşan bir gemimiz vardı...
Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin kimseye zararı veya tehdit edici bir özelliği yoktu...
Rum liderliği “çekilmezse masaya oturmayız” dediği için, o gemi Türkiye’ye gönderildi...
Peki neden?..
Masayı bozan taraf olmamak için!..
Ama onlar Barbaros’u gönderdikten sonra İsrail’den, Mısır’dan, Amerika’dan, Yunanistan’dan çok sayıda savaş gemisi bölgeye taşındı...
Savaş uçakları ile çok sayıda tatbikat gerçekleştirdiler...
Rusya ve Fransa, diğer garantör ülkeleri dikkate almadan Rum hükümetinden askeri üs istiyor...
Rum-Yunan tarafı tepkisizliğini fırsat bilerek, Türkiye ve KKTC’yi dışlayan stratejik anlaşmalara yöneliyor, yeni ittifaklar kuruyor...
Mısır’la yaptıkları anlaşmaları küçümsemeyelim...
Atina’da dün gerçekleşen ortak zirve sonrasındaki açıklamaya bakılacak olunursa, sırada yeni deniz haritalarının belirlenmesi vardır...
Ve Kıbrıs’tan çıkarılacak doğal gazın Yunanistan üzerinden dağıtımı söz konusudur...
Olacak şey mi?..
Adanın üç garantör ülkesinden bir tanesi, diğer bir üyeyi, yani Türkiye’yi bertaraf edecek ortaklıklar oluşturuyor, bizler de seyrediyoruz...
Peki ne için?..
Kıbrıs’ta çözüm için mi?..
Eğer bu tehlikeli anlaşmaların geçersizliği ilan edilmez ve olası bir çözümde bunlar yürürlüğe girerse, sonunda nelerin olabileceğini kimse göremiyor mu?..
Bu sinsiliğin arkasında, gün gele Kıbrıslı Türklerin de içinde olacağı bir devletin, diğer ortaklarla birlikte Türkiye’ye karşı tehlike çemberi oluşturması vardır...
Bugüne kadar garantör olan bir ülkeyi garantörlükten dışlayarak, aynı zamanda adanın zenginliklerinden de uzaklaştırma projesidir bu yapılanlar...
Türkiye; bir zamanlar doğal gaz için tek yanlı arama yapılmasını ‘savaş sebebi’ sayıyordu...
Şimdi kendi sınırlarını dahi tehlikeye sokacak gelişmeler karşısındaki sessizliğini ve tepkisizliğini anlamak çok zordur...
Aynı şekilde bizdeki derin sessizliği anlamak da çok zordur...