Medyaya yansıyan haberlere bakılırsa, hükümet yeni bir ‘’reform paketi’’ hazırlığındaymış. Esasını ‘’İnsan Hakları Eylem Planı’’nın oluşturacağı söylenen Yargı Reformu Paketi siyasî partiler yanında AİHM, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği başta olmak üzere ‘’tüm paydaşlar’’ın görüşleri de alındıktan sonra kamuoyuna açıklanacakmış. Rivayete göre; Türkiye bu yolla Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda ilerleme sağlayacak ve rotasını yeniden AB’ye üyelik sürecine döndürecekmiş.
İnsan Hakları Eylem Planı’yla esas olarak sivil hakların korunması, güçlendirilmesi veya etkinliğinin artırılması amaçlanıyor. Söz konusu olan haklar şunlar: hayat hakkı, işkence ve kötü muameleye karşı korunma hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, makul sürede yargılanma hakkı, mahkemeye erişim hakkı (adlî yardım), savunma hakkı, özel hayat hakkı, vicdan ve din özgürlüğü, ifade ve medya özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkı.
Tabi, bunların gerçekleşmesi en başta yargının bağımsızlığının sağlanmasına ve etkinliğinin artırılmasına bağlı. ‘’Yargı reformu’’ vaadinin bu paketin bir parçası olması bu bakımdan anlamlı görünüyor. Bu pakette yer alan makul sürede yargılanma hakkının sağlanması, hâkim ve savcılar için kısmî ‘’coğrafî teminat’’ getirilmesi, hâkimlerin ihtisaslaşmasının sağlanması, adalet hizmetlerinde performansın artırılması, hukuk eğitiminin iyileştirilmesi, hatta hukuk mezunlarının adlî kollukta istihdam edilmesi ve yine bunların istihdam edileceği noter yardımcılıkları ihdasının bu amaca hizmet edecekleri varsayılıyor.
Ancak, hâkim ve savcı yardımcılığının mahiyeti ve neye yarayacağı ve ayrıca hâkimlerle ilgili disiplin müeyyideleri konusunda ne yapılacağı da pek belli değil. Aynı şekilde, kurulması düşünülen ‘’hukuk enstitüsü’’nün mahiyeti ve Adalet Bakanlığına mı bağlı olacağı hususları da belirsiz görünüyor. ‘’Adalet Akademisi’’ tecrübesinden bildiğimiz kadarıyla, özerk olmayan yapıları ve akademik bakımdan yetersiz kadrolarıyla bu tür kurumların öngörülen amaca gerçekten hizmet edecekleri şüphelidir. Bu arada, ehliyet ve liyakatin sürgün edildiği mevcut şartlarda hukuk fakültelerinin akademik kadroları ile müfredatlarının nasıl iyileştirileceği de belli değildir.
Şimdi, bu ‘’reform paketi’’nin ve ona eşlik eden İnsan Hakları Eylem Planı’nın beni hiç heyecanlandırmadığını söylesem herhalde şaşırmazsınız. Neden derseniz: Bu reform işi ‘’AKMHP’’ iktidarında bayağı bir ‘’yılan hikâyesi’’ne dönmüş bulunuyor. Bunların ya arkası gelmeyen ya da ‘’dağ fare doğurdu’’ kabilinden reform vaatlerinden artık gına geldi! Bana maalesef bu sefer de öyle olacakmış gibi geliyor.
Sözde reform paketini alâyı valâ ile ilân ettiklerine bakılırsa, bir şeyler yapacaklar belli de, korkarım yine ‘’dağ fare doğuracak!’’ Çünkü bu iktidar ne AB’ye tam üyelik konusunda, ne de insan hakları ve genel olarak hak-hukuk-adalet meselesinde samimîdir. Bu sonuca, sadece iktidarın daha önceki reform vaatlerinin boş çıkmış olmasından varmıyorum; bu konuda daha sağlam kılavuz iktidarın fiilen ne yaptığına bakmaktır.
Öyle ya, Avrupa Birliği’ne tam üyelikte samimî olan ve hak-hukuk-adalet meselelerini sahiden dert edinen bir yönetim, iş uygulamaya geldiğinde bunların tam tersi yönünde hareket etmeye devam eder mi?.. Kendisini eleştirene ve muhalefet edene ‘’hain’’, ‘’terörist’’ yaftası yapıştırmaya, hak ve hukuklarını, hatta onurlarını çiğnemeye ısrarla devam eden, zulmünde ‘’musır ve sabit’’ olan, habire yeni mağduriyetler yaratan bir siyasî kadronun birdenbire hakşinas olacağına, insanlığa ve medeniyete döneceğine nasıl inanalım?...
Vaatlerinde samimî olanların uygulamalarıyla da bunu göstermeleri, bu yönde en azından küçük bazı jestler yapmaları gerekmez mi?.. Pozitif adımlar atmalarına bile gerek yok; sadece pasif kalmaları, yani yapmakta olduklarını yapmaktan vaz geçmeleri bile yeterlidir. Türkiye’de çoğu insan bu kadarını bile iktidardan yana bir iyi niyet göstergesi saymaya hazırdır.
Meselâ, ‘’yargı reformu’’ ve insan haklarında iyileştirmeler vadeden bir iktidar aynı anda neden Anayasa Mahkemesi’ni tam kontrolüne alma çabasına doludizgin devam eder? Kendilerini eleştirenleri ve barışçı muhaliflerini niçin yargı yoluyla susturmaya, tutuklatmaya, hapsetmeye halâ devam eder?
Evet, Türkiye’nin insan hakları, hukuk ve adalet konusundaki sicili şu veya bu şekilde düzeltilmeyi gerektirecek kadar kötüyse, düzeltmeye neden önce kendi icraatınızdan, iş ve işlemlerinizden başlamıyor, kısaca kendi gidişatınızı düzeltmiyorsunuz?..
Kısaca, yargı mensupları dâhil bütün kamu görevlilerinin kendilerini Cumhuriyetin değil de bütün kamusal yetkileri kendinde toplayan tek bir kişinin, Cumhurbaşkanının, memuru olarak görmeye devam ettiği bir rejimin reform vaadine güven olmaz.
Reformdan önce kendinizi düzeltmeniz gerekmez mi?
- 31 Ocak 2021, 06:47
- 243
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi