Ramazan ayı maddi ve manevi birçok güzelliklerin bir arada yaşandığı, duygu ve hissiyatın da öne çıktığı mübarek bir aydır. Ramazan ayı toplumumuzda, yardım duygularının zirveye ulaştığı, sevgi ve merhamet duygularının hassaslaştığı manevi bir zaman dilimi olarak algılanmaktadır. Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan Ramazan ayı dini açıdan taşıdığı önemle birlikte mü’minler arasında sosyal açıdan da yardımlaşma ve dayanışmanın had safhada olduğu mübarek bir aydır. Maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığı ve mükâfatlarının sınırsız olarak verildiği bu manevi iklimi çok iyi değerlendirmeliyiz. Ramazan, öncelikle oruç gibi türlü hikmetlerle dolu bir kulluk görevinin yerine getirildiği, her türlü hayır, rahmet ve bereketi kendisinde barındıran bir aydır. Dolayısıyla Ramazan ayının en önemli özelliği oruç ibadetinin bu aya tahsis edilmesidir. Ramazan ayı sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın zirveleştiği, muhabbetlerin ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği, kutlu bir zaman dilimidir. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Kim bir oruçluya iftar verirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; Oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksilmez” buyurmuştur.[1] Cenab-ı Allah (c.c.) bu dünya hayatında geçim açısından insanların kimini zenginlikle, kimini fakirlikle imtihana tabi tutar. Zengin taat ve ibadetle birlikte, özellikle muhtaç ve fakir insanlara şefkat elini uzatmakla mükelleftir. İnsanlar arası yardımlaşma ve dayanışmayı en güzel ifade eden Peygamberimiz (s.a.v) "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir." "Dicle kenarında kayıp olan bir hayvandan" kendini sorumlu tutan Hz. Ömer (r.a.) yine; ekmeği olmayan aç bir aile için "sırtına aldığı un torbası" bize sosyal adaleti, sosyal hayat içerisindeki sosyal yardımlaşmayı/dayanışmayı ve güveni gösteren en güzel örnektir. Diğer taraftan bu konuda ilgisiz kalan müminler uyarılmaktadır. Küçülen dünyamızda ihtiyaç sahibi insanlara yardıma koşmak her imkanı olan müminin temel görevlerinden biridir. Birey her şeyden önce toplum karşısında sosyal yardımlaşma ve dayanışma sorumluluğunu bilmelidir. Bu itibarla Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, "Bir mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından çıkar"[2] anlamındaki hadis, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu bağlamda Ramazan ayı yardımlaşmanın dayanışmanın, yaraları sarmanın, ihtiyaç içerisinde olanların dertleri ile dertlenmenin zirveye çıktığı bir aydır. Oruç, fakirlere karşı yardım duygusunu geliştirir. Ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, yüce Allah'ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin kadrini bilir, O'na şükreder, açlığın ne demek olduğunu anlamak suretiyle de bunu devamlı tadan fakirlere yardım ellerini uzatır. Dolayısıyla mümin, imanından kaynaklanan hassasiyet ile çevresinde ihtiyaç sahiplerini araştırıp onların dertlerine derman olmaya çalışmalıdır. Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamamız gerekir ki, mal da mülk de Allah’ındır. Allah kullarını bunlarla imtihan eder. Bu imtihan içerisinde elbette ki yardım yaparken dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür.
1- Yardım edilen kişilerin kişiliklerini ve gururlarını rencide edici tutum ve davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır.
2- Yardımlar yapılırken reklam yapılıyormuş havası ve imajı verilmesinden sakınılmalıdır.
3- Yapılan tüm sosyal yardımların geciktirilmeden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmalıdır. Bu hassasiyetler içinde yardımlarımızı yapmalıyız.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma misyonu çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 2014 yılı Ramazan ayı teması "Hiç Kimse, Kimsesiz Kalmasın Bu Ramazan ve Her Zaman" olarak tespit edilmiştir.[3] Bizlerde elimizden geldiğince gücümüzün yettiğince etrafımızda bulunan ihtiyaç sahiplerine yardım elimizi uzatalım. Unutmayalım ki; insanın geride bıraktığı sadece yapmış olduğu yardımlar ve güzel amellerdir.
Bir Hadis-i Şerif: Her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur. Oruç ise sabrın yarısıdır.[4]