TC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Sayın Hüseyin Müftüoğlu’nun önemli bir açıklaması oldu. Sayın Müftüoğlu, ABD’yi ziyaret eden Sayın Anastasiaidis’in ABD’de temaslarında bir ABD enerji şirketi ile görüşmesine eleştiri getirdi.
Sayın Müftüoğlu şirket ismi vermedi. Ama , “Kıbrıs’ın Ekonomik Münhasır Bölgesinde” Güneyin açtığı 3. Uluslararası ihaleye katılan şirketlerden birinin yetkilisi ile görüşmesinden hareketle bu eleştirisini yaptı. Buda olayı netleştiriyor.
Söz konusu ihaleye katılan ABD şirketi Exxon Mobildir. Ancak bu şirket bu ihaleye, tek başına katılmadı. Qatar Petroleum ortaklığı ile birlikte katıldı. Exxon Mobil’in ne denli etkili bir şirket olduğu biliniyor. Sayın Anastasiaidis’in Exxon Mobil’le görüşmesine eleştiri yapıldı. Fakat ihaledeki ortağının Qatar Petroleum olduğunu göz ardı etmek mümkün mü?
Bu olay böylesi ilişkilerde dini, ulusal yada başka özelliklerin değil, ama ekonomik çıkarların pek çok değerin ötesinde belirleyici olduğunun en önemli göstergesidir.
Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Toplumunun söz konusu ihaleye dönük eleştirisi ve endişesi Qatar Peroleum ile Exxon Mobil’in bu tartışmalı ihaleye katılımını engellemedi. Türkiye’nin ABD’nin önemli bir müttefiki ve Kıbrıs Türk Toplumu ile Türkiye’nin Müslüman olması; ne Exxon Mobil’i, nede Katar Petrolü bu işe girmekten uzak tutmadı.
Bu bakımdan olayı, hamaset ve bağnazlık ötesi, çok yönlü ele almak gerektiğini bu göstermektedir.
Sayın Müftüoğlu’nun basına da yansıyan eleştirisinde, özellikle Kıbrıs’ın EMB’sinde Kıbrıs Türk tarafının da hakları olduğunu ve Güneyde bu alanda gelişen tek taraflı davranışları eleştirmesi son derece yerindedir. Ayrıca, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin de çıkarlarını vurgulaması ve ayrıca bu konuda sorunları dile getirmesi de yerindedir.
Görünmeyen taraf
Fakat bu konuda Kıbrıs’ın Kuzeyinden hiç ses çıkmaması hiç doğru değildir. Üstelik bin bir törenle Türkiye - KKTC arasında Enerji işbirliği Protokolü imzalandıktan sonra, Kuzey Kıbrıs’taki bu duyarsızlık, her şeyden önce hakkımız olan bir alanda inisiyatifsiz kalmamız demektir.
Hele kendi hak ve çıkarlarımız ile ilgili olarak sessizlik içinde olayı yalnızca Türkiye’nin ele alması kendi elimizle özne olma iddiamızı tamamen ortadan kaldıran bir durumdur.
Kıbrıs Rum Tarafı, bu konuda kendi konumunu, Yunanistan’la birlikte, iki ayrı devlet ve ülke konumunu koruyarak ortaya koymaktadır. Bu yüzden bir kimlik, bir varlık, bir iddianın tarafı olmaktadır. Böylesi önemli bir konuda tavrı olmayan ve görünmeyen Kıbrıs Türk tarafı olmaktadır.
Bu yalnız bizim için değil, ama Türkiye içinde sorundur. Çünkü bu tavırsızlık, sonuçta Türkiye’yi öne çıkmak zorunda bırakmaktadır. Bu ise Türkiye’yi yayılmacı olarak göstermek isteyenlerin işine gelir.
Çünkü kendi çıkarını kendi varlığı ve kimliği ile koruyamayana dünyada kimse saygı göstermez. Evet ,“hami” önemlidir. Ama koruyanın, sonuç itibarı ile koruduğunun yerini alması, hem ona, hem de desteklediğine sakınca yaratır.
Bu bakımdan bu Hidrokarbonlar meselesinde artık Güneyin attığı adımların peşinden, “olmaz” diye eleştiri yaparak sürüklenmek halinden çıkmamız gerekir..
Yalnızca, ne istemediğini yüksek perdeden söyleyen. Ama olayın nasıl gelişmesi gerektiğine dönükte yapıcı ve çok yönlü politika geliştirmeyen tutumla, gelişen bu süreçlerde etkin olamayız.
Bakın, geçtiğimiz gün basınımızda bir haber daha çıktı. İsrail yetkilileri açıklamış. İsrail Hidrokarbonları Türkiye üzerinden dünya pazarına gidecek. İki ülkenin şirketleri, İsrail ile Türkiye arasında boru hattı yapımı konusunda ileri noktaya ulaşmışlar. Yani, Kıbrıs sorunun çözümünü beklemeyecekler. Ama İsrail, Türkiye ile böylesi bir ilişkiyi geliştirirken, ayni zamanda Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la da konu ile ilgili olarak çalışma içindedir. Kıbrıs üzerinden de Avrupa’ya yol aramaktadır.
Kısacası ilgili her taraf ,çok yönlü çalışma içindedir. Bütün bu ilişkilerde olmayan tek taraf, Kıbrıs Türk tarafıdır. Ama hakkımız var söylemini da devamlı olarak Sarayönü’ne doğru söyleyen taraf da biziz.
Bu nedenle, artık varlığı yoklukla belirlenen halden çıkmamız gerekir. Çok yönlü düşünmek zorundayız. Kendi işimize, varlığımız temelinde sahip çıkmalıyız. Ayni zamanda da bu alanlarda etkin olmanın yolunun da Müzakere süreçleri ile Federal Kıbrıs’ın siyasi eşit ortağı olmaktan geçtiğini de içselleştirmek gerekir..
Evet, Türkiye’nin desteği çok önemlidir. Ama unutmayın kimlikli ve kişilikli bir Kıbrıs Türk varlığı yalnız kendimiz için değil , Türkiye içinde önemlidir. Gözlemleyin, iki devlet olarak ayrı; ama ortak çıkarlar temelinde birlikte hareket eden Yunanistan ve “ Kıbrıs Cumhuriyeti” siyasi hattını. Bunu gerçekten soğukkanlı olarak değerlendirin. Hangisi etkili? Biz de gelişen mi? Yoksa onların yaptığı mı?.