banner564

Peki ya biz!!!

Yürütülen Kıbrıs sorununa çözüm bulma amaçlı müzakerelerde, liderlerin bazı hayati konulara odaklandığı belirtiliyor. Liderler görüşmesinin ardından basın açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Akıncı da artık ana konuları konuşmaya başladıklarını belirterek bunu doğruluyor.
Herkes Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanırken, kendi içimizde de ilginç gelişmeler yaşanmakta. Son bir iki gündür yerel medyamız da yer alan iki haber dikkatimi çekti. Bunlardan ilki, KKTC’nin ekonomik döngüsünün yüzde 30’undan fazlasını kredi usulü ile karşılayan Türkiye’nin KKTC’ye ilk taksit olarak 10 milyar dolarlık fatura gönderdiğiydi. Türkiye’nin gönderdiği kredilerle KKTC’nin kamu binalarını, yollarını, hastane ve okullarını, getirilecek su vb. altyapı çalışmalarının finanse ettiği yazıyordu. Tanınmayan KKTC’nin alt yapı çalışmaları için tek kredi alabileceği yer Türkiye olduğu ancak kredilerin geri ödenemediği belirtiliyordu haberde. 
Bir diğer haber ise Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgiliydi. Komisyonun ödediği 200 milyon Sterlinlik tutara rağmen ödenmeyen yaklaşık 94 milyon Sterlinlik bir miktar var. Komisyonun tüm ödemeleri Türkiye tarafından yapıldı. Komisyona para aktarımı durunca komisyon da geri kalan ödemeleri gerçekleştiremiyor. Rum bir davacı da alacağına karşılık, KKTC’nin iki bakanlık araçlarına haciz işlemi başlatıyor. Haberin asıl dikkat çekici noktası ise hazırlanan bir yasa tasarısı ile bundan sonraki tazminatlar, Rum malını kullananlar tarafından ödeneceği konusuydu.
Her iki haberi de duyduğumda “yandı gülüm keten helva, iki fatura birden geliyor” dedim. 
Birincisi olmayan alt yapının faturası, ikicisi kullanılan Rum mallarının tanzim faturası…
Geleceğini göremeyen bu coğrafya, toplumun eline iki fatura birden tutuşturursa, kaç kuşak daha borçlu doğar bu ülkede bilemiyorum… 
Bu haberler ışığında benim teorim şöyle;
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun ödediği mallar kuvvetle ihtimal kuzey sahil şeridinde yer almaktadır. Parayı Türkiye ödediğinden, tazminatı ödenen ve satın alınan taşınmaz mallar Türkiye’ye aittir. Türkiye’nin Kıbrıs’taki mal sahipliği ile Akdeniz’de arzuladığı deniz koridorunu, Türkiye’nin güney sahilleri ve Kıbrıs’ın kuzey sahilleri ile sağlamış oluyor. Ayrıca Kıbrıs’taki taşınmaz mallarını ekonomik güvence altına almak isteyen Türkiye kendi suyunu ve elektriğini de buralara sağlayacak. 
Çözümün Türkiye’nin elinde olduğunu söyleyen Rum tarafına, Türkiye şimdi görüşelim diyecek. Buralarının tapusu bende, gerisi de senin olsun diyecek ve 1960 Anayasası ile oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne adayı bırakacak. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ise masada hızlı bir ilerleme sağlamasının nedenlerinden biri de Kıbrıs Türklerinin 1960 Anayasası çerçevesinde olan haklarının günümüz Avrupa Birliği (AB) müktesebatına uyarlanmasıdır. Sayın Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinden önceki söylemlerinde de zaman zaman Kıbrıs Türklerinin 1960 Anayasası’ndaki haklarına sahip çıkmaları gerektiğini belirtiyordu.
Bu gelişmeler ışığında Türkiye AB üyeliği sürecindeki Kıbrıs engelini çözümleme yoluna giderken biz Kıbrıslı Türkler, Türkiye’ye “Peki ya biz! Biz ne olacağız” diye soracak olursak, Türkiye’nin vereceği cevap, hem de bizim şivemizle “Eee  gardaş, senin Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportcuğun yoktuuur!!! Sen Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşısın” diyecek. 
Yaşadığımız süreç Türkiye’nin AB üyelik süreci ile ilintilidir. Türkiye’nin AB üyelik süreci kendi açısından olumlu gelişirse Kıbrıs’ta ki yaşanan süreç de olumlu olmaya devam edecektir. Türkiye için bu sürecin Kıbrıs’taki kontrol mekanizması ise CTB-BG, UBP koalisyonu olacaktır. Böyle olması Türkiye açısından gayet doğal, hem sağa çevirebilirsin direksiyonu hem de sola. Yerel medyamıza yansıyan iki haberin bende yarattığı algı bu şekildedir. Herkese iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner471

banner473