Rum Yönetimi, kim ne derse desin, başarılı bir dış politika yürütüyor...
AB üyesi olarak, Rusya’ya yönelik ambargoları uygulamak mecburiyetinde kaldığı halde, diğer yandan bu ülke ile ilişkilerini bozmamak için yoğun çaba harcıyor...
İslam ülkeleriyle ilişkiler ise, benzeri görülmemiş kadar gelişmiş düzeyde...
Rum lideri Anastasiadis’in, Kuveyt Emiri’ni ziyaret ederek, bazı yatırım alanlarında destek alması, diğer yandan bir zamanlar silahlı çatışma yaşanan Mısır’la ‘hidrokarbon ortaklığı’ kuracak kadar ilişkilerin gelişmesi çok önemlidir...
Kısa bir süre önce Amman’a yapılan ziyaret sırasında Güney Kıbrıs-Ürdün arasında ‘doğal gaz konusunda’ işbirliği anlaşmasının imzalanması...
Lübnan’a silah satışlarının, Güney Kıbrıs üzerinden yapılması...
Birleşik Arap Emirlikleri ile Güney Kıbrıs’ın değişik bölgelerinde yatırım anlaşmalarının imzalanması, küçümsenecek mesele değildir...
Rum Yönetimi’nin öteden beri Filistin ile ilişkileri de mükemmel düzeydedir...
Arafat döneminde olduğu gibi, Mahmut Abbas döneminde Filistin’e en fazla yardımı Türkiye yapmakla birlikte, Kıbrıs meselesinde Filistin her zaman Rumların yanında yer aldı...
Öyleyse geriye ne kaldı?..
İran ve Suudi Arabistan mı?..
Henüz bu iki ülke ile ne tür ilişkilerin kurulduğu açıklanmış değil...
Ama bir süre sonra bunun kokusu da çıkar...
İslam Teşkilatı’nın raporu
Rum Dışişleri Bakanı Yuannis Kasulidis’in, dünkü Rum basınında yer alan açıklamaları dikkat çekicidir...
Kasulidis, Arapların artık Türkiye’ye karşı olumsuz bir tavır takındığını belirtirken, bunu Ankara’nın izlediği politikaya bağlıyor ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı sırasında İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yayınladığı rapora dikkat çekiyor...
Bu örgüt, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Genel Sekreterliği döneminde Kıbrıslı Türklerin yanında yer alıyor ve statümüzden söz ederken ‘Kıbrıs Türk Devleti’ diyordu...
Kasulidis, son toplantıda ‘Kıbrıs Türk Devleti’ ifadesinin yer almadığına dikkat çekerek, Türkiye ile Müslüman ülkeler arasındaki ilişkilerin ne kadar gerilediğini vurguluyor...
İşin gerçeği; Kıbrıs meselesinde bunca yıl Müslüman ülkelerin elle tutulur bir desteği sağlanmış değildir...
Ancak ilişkilerin kötü olmaması ve ‘Kıbrıs Türk Devleti’ ifadesinin, her toplantıda yer alması ‘tanınmamış bir ülke’ için önemliydi...
Eğer bunu da yitirme noktasına gelmişsek, o zaman vay halimize...
IŞİD pazarlığı
Türkiye’nin elinde şu anda bir başka büyük koz vardır...
O da IŞİD adlı terör örgütüne karşı mücadele...
Türkiye, bu klonuda ABD ile ilişkileri uyumlu bir şekilde götürebilirse, bunun karşılığında Kıbrıs pazarlığını masaya koyabilir...
Kuşkusuz; KKTC’nin tanınması pazarlığından söz etmiyoruz...
Ancak; Annan Planı temelinde ikinci bir referandum ve bu referandumda Rumların yine ‘OHİ’ demeleri durumunda, Kuzey Kıbrıs’a yönelik ambargoların hafifletilmesi talebi gündeme getirilebilir...
ABD’nin, Ercan’a yönelik doğrudan uçuşları engellememesi dahi büyük bir olay olur...
Aksi halde ‘Yeni Ortadoğu’ politikası çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini adanın tümüne yayma durumu ortaya çıkarsa, bunca yıllık mücadele ve direniş, bir anda çöker...
Hepimiz enkazın altında kalırız...