‘’Özgürlük Geleneği’’ terimiyle klasik-liberal ve liberteryen siyasî düşünce geleneğini kast ediyorum. Vaktiyle, yaklaşık üç buçuk asır önce John Locke’la (1632-1704) başlamış olan bu büyük gelenek hakkındaki ilk kapsamlı makaleme ‘’Liberal Düşünce Geleneği’’ (1990) başlığını koymuştum; ama sanırım Gaus ve Mack’ın 2004 yılındaki makalelerinde kullandıkları ‘’Özgürlük Geleneği’’ (‘’Liberty Tradition’’) terimi anlatmak istediğim şeye daha uygun düşüyor.
Yirminci yüzyılda özgürlük geleneği esas olarak iki ünlü iktisatçı ve sosyal teorisyenin, Frederich A. Hayek (1899-1992) ve Ludwig von Mises’in (1881-1973), düşüncelerinin etkisi altında şekillenmiştir. Özgürlükçü siyasî düşünce geleneğinin daha sonraki gelişmesine en önemli katkıyı yapanlar ise Robert Nozick (1938-2002), Ayn Rand (1905-1982) ve Murray Rothbard (1926-1995) olarak belirtilebilir. Bu düşünürlerden Nozick (veya ‘’erken Nozick’’ diyelim) bireysel özgürlükleri ihlâl etmeyen bir kendiliğinden gelişme sürecinin sonunda yeniden dağıtımcı olmayan ultra minimal bir devletin ortaya çıkacağını felsefî olarak ortaya koymaya çalışmıştır. Bu arada, Ayn Rand ‘’bireylerin doğal hakları’’ düşüncesine bağlı bir minimal devlet taraftarı olarak öne çıkarken, Rothbard doğal hukukçu bir liberteryen anarşist olarak temayüz etmektedir.
Bunlara, 1987 yılında yayımladığı ‘’Persons, Rights, and the Moral Community’’ adlı kitabında geliştirdiği liberteryen haklar teorisiyle dikkatleri çeken siyaset filozofu Loren E. Lomasky’yi (d. 1947) de eklemek gerekiyor. Lomasky daha sonra -Fernando Teson’la birlikte- ‘’Justice at a Distance: Extending Freedom Globally’’yı (2015) yazdı; ardından özgürlükçü düşünceye katkı yapan bazı makale ve denemelerini ‘’Rights Angles’’ (2016) başlığı altında bir kitapta topladı.
Nozick ve Lomasky gibi profesyonel felsefeci olan Eric Mack (d. 1946) 1970’lerden buyana doğal haklarcı bir liberteryen perspektiften kaleme aldığı birçok makalesi yanında, ‘’John Locke’’ (2009) ve ‘’Libertarianism’’ (2018) adlı kitaplarıyla dikkat çekti. Bu arada, liberteryen filozof Jan Narveson’ın (d. 1936) ‘’The Libertarian Idea’’ (1988) ve ‘’You and the State’’ (2008) adlı kitaplarını da hatırlamak gerekiyor.
Keza, Lomasky ve Mack’la aşağı yukarı aynı sıralarda başta Hayek ve klasik liberalizm üzerine yaptığı yayınlarla öne çıkan siyaset teorisyeni Norman P. Barry’yi (1944-2008) ve ayrıca ‘’The Structure of Liberty: Justice and the Rule of Law’’ (1998) ile Randy Barnett (d. 1952) ve ‘’Norms of Liberty: A Perfectionist Basis for Non-Perfectionist Politics’’ (2005) ile Douglas Rasmussen ve Douglas Dan Uyl ikilisini de analım.
Klasik liberal çizgide yer almakla beraber, özgürlük geleneğinin temel görüşlerini gelenek içinde baskın olan yaklaşımlardan farklı bir şekilde temellendirmesiyle –‘’public reason’’ liberalizmi ile- dikkat çeken Gerald F. Gaus’un (1952-2020) katkılarını da unutmamak gerekiyor: ‘’Justificatory Liberalism’’ (1996), ‘’Contemporary Theories of Liberalism: Public Reason as a Post-Enlightenment Project’’. (2003) ve ‘’Order of Public Reason’’ (2011).
Buraya kadar yazdıklarım asıl söylemek istediklerim için bir hazırlıktı: Klasik liberal-liberteryen geleneğin halihazırdaki durumu nedir, bugün bu gelenekte hangi düşünür veya düşünürler öne çıkıyor?...
Bana göre, bugün özgürlük geleneğinin siyasî felsefesini ve/veya teorisini yapan iki önemli isim var: Chandran Kukathas (d. 1957) ve David Schmidtz (d. 1955). Hayek üzerine Doktora tezi yazmış olan Kukathas bilâhare çalışmalarını çoğulculuk ve kültürel çeşitlilik üzerinde yoğunlaştırdı; bu yöndeki ilk dikkate değer çıkışı 1992 yılında Political Theory dergisinde yayımlanan ve alanında bir dönüm noktası teşkil eden ‘’Are There Any Cultural Rights?’’ başlıklı makalesiyle yaptı. Hayek’in sosyal teorisinden önemli ölçüde esinlenen çalışmalarını daha sonra ‘’The Liberal Archipelago’’ (2003) adlı kitabında sentezledi. Bu kitabında farklı kültürel grupların ancak takımada metaforunun çağrıştırdığı gevşek bir siyasî birlik içinde, çıkış hakkıyla garanti edilen bireysel haklar -ve özellikle vicdan ve örgütlenme özgürlüğü- temelinde barışçı bir şekilde bir arada yaşayabileceklerini savundu. Kukathas Merkeziyetçi-devletçi örgütlenme karşıtı perspektifini göç sorununa uygulayan ‘’Immigration and Freedom’’ (2021) adlı kitabında ise dış göçün tamamen serbestleştirilmesi gerektiğini teorik ve empirik verilere dayanarak ikna edici bir biçimde ortaya koydu.
David Schmidtz’e gelince, ilk kitabı ‘’The Limits of Government: An Essay on the Puplic Good Argument’’ (1991) olan Schmidtz meslekten bir felsefeci olarak başlıca ‘’Elements of Justice’’ (2006) ve ‘’Person, Polis, Planet: Essays in Applied Philosophy’’ (2008) adlı eserlerinde deontoloji ve sonuçsalcılık karışımı bir yaklaşımla mülkiyet, adalet ve çoğulculuk odaklı liberteryen bir sosyal ve siyasal felsefe geliştirdi.
Nihayet, özgürlükçü gelenek bugün de John Tomasi (Free Market Fairness, 2012), Jacob T. Levy (Rationalism, Pluralism and Freedom, 2014), Matt Zwolinski, Mark Penninton (Robust Political Economy, 2011) ve Jason Brennan’in içinde yer aldığı daha genç bir düşünürler kuşağının entelektüel-akademik katkılarıyla zenginleşmeye devam etmektedir.
Yani biji apo biji kurdistan çok yaşa kadife turuncu devrimler Soros Alman vakıfları diyorsunuz