Palmer amaranth adlı, Türkçesini sözlüklerde bulamadığım zararlı bir ot Amerikan çiftçilerinin başına bela oldu.
Ot ilaçlarına karşı dayanıklılık geliştirdiği için yok edilemiyor. Ekilen soya fasulyesi, sorgum, darı ve pamuk gibi bitkileri boğuyor ve üretimi sekteye uğratıyor.
Müthiş dayanıklı ve azgın: söküldüğü hâlde yeniden kök salıyor. Günde sekiz santimetre büyüyebiliyor. Dişileri yılda yüz binlerce tohum salıyor. Üç günlük, zehir bombardımanına tâbi tutulmuş bir fidenin kuruyup ölmeden önce son kalan enerjisini kullanıp tohum ürettiği görülmüş.
Bu konu ile ilgili haberi geçen gün New York Times’da okuduğumda ne kadar keyiflendiğimi anlatamam. Nedenine gelmeden önce size bu süper otla ilgili biraz daha bilgi vereyim:
Palmer amaranth, önüne geçilmezse bir tarladaki soya fasulyesi rekoltesini yüzde 80, darı rekoltesini yüzde 90 civarında sekteye uğratabiliyor.
Monsanto ve Bayer gibi zehir üreten şirketlerin piyasaya sürdüğü hiçbir zehir ona tesir etmiyor. Sırayla, art arda hepsi kullanılsa bile.
Palmer amaranth o kadar müthiş bir bitki ki yeni keşfedilmiş zehirlere karşı bile ilk karşılaşmasında savunma geliştirebiliyor.
Başka otlar da zehirlere karşı aynı direnci göstermeye başladı. Ama kralları Palmer amaranth’dır.
Bu konudaki araştırmalar ilginç bir gerçeği daha ortaya çıkardı: Zararlı otlar, onlara karşı yeni zehir bulmak için şirketlerin ihtiyaç duyduğu zamanın yarısı kadar bir sürede o zehirlere karşı bağışıklık geliştiriyorlar.
Demek ki, zehirler zararlı otları öldürmek için etkin bir yöntem olmaktan çıkıyor.
Otlar onlara yöneltilen bütün tehlikelere karşı adapte olmayı biliyor. Çimen biçme makinesinin kullanıldığı yerlerde otlar yukarı değil yana doğru büyüyerek kendilerini bıçaklardan koruyorlar.
Otların direnci Amerika’da büyük bir sorun hâline geldi, çünkü en çok zehir Amerika’nın endüstrileşmiş tarımında kullanılıyor. Ama olgu dünya çapındadır: Tespitlere göre 71 ülkede 263 tür, zehirlere karşı bağışıklık kazandı.
Bu fenomen ister istemez Covid-19 virüsü ile insanın ona karşı geliştirdiği aşıları akla getiriyor.
Aşılar bu virüsü yenmek yerine onu aşıya dayanıklı bir hâle getirip güçlenmesine yardımcı oluyor olabilir mi?
Amerikalı çiftçiler ilaç şirketlerinin mucizevi yeni zehirler piyasaya çıkarmasını bekliyorlar ama bu boş bir umuttur.
Yeni bulgular otların zehirleri metabolize etme, kimyasal değişime uğratma, yani parçalarına ayırıp etkisiz duruma getirme yeteneğine sahip olduklarına işaret ediyor. Bu da otların henüz keşfedilmemiş zehirlere karşı da bağışıklığa sahip olduğunu gösteriyor.
New York Times’ın sözleriyle “Biyoloji ile biyoteknoloji arasındaki silahlanma savaşını otlar kazanıyor.”
Beni keyiflendiren de bu oldu.
NOT: Gözümden ameliyat olacağım ve ameliyattan önce ve sonra biraz dinlenmek istediğim için yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. Bundan sonraki yazım 16 Eylül’de çıkacak.
Dünyayı, büyük bir kalabalıktan çok daha farklı algılayan ve gören ve bize de gösteren zihninize, gözlerinize çok ihtiyacımız var. Umarım her şey yolunda gider. Biz burada özlemle sizi bekliyor olacağız. Çok geçmiş olsun... İyi ki varsınız...