Sovyetler Birliği’ne dahil edilmeden önce, hayvancılıkla geçinen göçebe insanların yaşadığı Kırgızistan’da süt ve süt ürünlerinin fiyatı yoktu.
Kırgızların hayatı, paylaşmak ve ödünç üzerine kuruluydu.
Sovyetler, Kırgızları devlet çiftliklerinde veya kolhoz adı verilen kolektiflerde yaşamaya zorladı.
Besinlerini ve giysilerini elde ettikleri, onlara yoldaşlık eden ve karakterlerini belirleyen hayvanlarına el kondu.
Birçok aile için göçebe hayvancılık hayatı ebediyen kayboldu. Ama herkes için değil. Sovyetler Birliği 1991’de dağıldıktan ve Ruslar ülkeyi terk ettikten sonra bazı aileler geçimlerini hayvancılıktan sağlamaya devam ettiler ama bu defa yoğurt, kımız, kefir, kaymak gibi ürünlerini pazarlarda satarak.
On binlerce yıl süren bir yaşam tarzı olan göçebelik ve göçebe hayvancılık, yüz seneden az bir zaman içinde tamamen kaybolmuştu.
Kırgızların başına gelen dünyanın birçok başka ülkesinde yaşanan birçok trajediden sadece biridir ve en trajik olanı da değildir.
Gezip görenlerin olağanüstü güzel bir ülke olarak tarif ettiği bir Orta Asya ülkesi olan Kırgızistan 1876’da Rus İmparatorluğu’nun bir parçası oldu. Kırgızlar 1916’da Rusya’ya başkaldırdı.
Ruslar nüfusun yüzde kırkını öldürdü ve binlercesini sürgüne gönderdi, ama hiç olmazsa bugün hâlâ Kırgız diye bir millet var.
Amerika ve Avustralya kıtalarındaki birçok yerde insanlar bu kadar şanslı değildi.
Tasmanya’nın bütün yerlileri 1820-1832 yılları arasında sömürgeci İngilizler tarafından öldürüldü. Kristof Kolomb (1451-1506)1492’de ilk Avrupalıları Amerika’ya taşıdığında, en iyi tahminlere göre Güney ve Kuzey Amerika’da 54 milyon yerli yaşıyordu. Birkaç yüz sene sonra tarihin en büyük soykırımlarından geriye birkaç milyon insan kalmıştı.
İnsanlık tarihi bir soykırım, bir güçlünün güçsüzü ezme tarihidir.
Batı’da Büyük Keşifler olarak bilinen yüzyıllar, gerçekte büyük soygunlar ve soykırımlar çağıdır.
Batılı maceraperestler, korsanlar, tüccarlar, papazlar ve onları korumasız yerlerde sömürge kurmak için teşvik eden doyumsuz Avrupa kral ve kraliçeleri ulaşılan her yeri kuruttu.
Birçok yerde yerliler kültürleri ile birlikte yok edildi veya yok edilmenin sınırına itildi.
Türkiye dahil birçok ülkede göçebelik yasaklandı ve göçebeler yerleşmeye zorlandı.
Kanada yerlileri ve eskimoları 1894 -1947 yılları arasında “medenileştirilmeleri için” çocuklarını devletin kurduğu okullara göndermek zorunda bırakıldı. Yüz elli bin civarında çocuk, ailelerinden kopartıldı ve gerçekte birer hapishane olan okullarda Hıristiyanlaşma sürecinden geçirildi. Binlerce çocuğun ırzına geçildi. Binlerce çocuk öldü ve yeni yeni ortaya çıkarılmakta olan, mezar taşsız toplu mezarlara gömüldü.
Rusya’nın Ukraynalılara, Myanmar’ın ve Hindistan’ın Müslüman halklarına günümüzde yaptıklarına bakınca anlıyoruz ki ormandaki en vahşi hayvanın insan olduğu gerçeği hiç değişmedi. Ve galiba hiç değişmeyecek.
Ben de sırf bu nedenle Tanrı’nın insanı yaratması hataydı diyorum. Doğaya hiç bir zararı olmayan hayvanların varlığı yeterliydi. Dünyayı cehenneme çeviren insandır. (Yorumuma dinciler dislike atacak biliyorum)