Adadaki Türk-Rum çatışmalarını her nedense Güney Kıbrıs ve Yunanistan hep 20 Temmuz tarihini başlangıç olarak gösterirler.
Tarihin her döneminde Rumlar Megalo İdea’nın bir uzantısı olarak Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakı konusunda boş durmadılar.
1931 Mart isyanları, 1958’lerde İngiliz sömürge döneminde başlattıkları EOKA şemsiyesi altındaki örgütlenmeler, işlenen cinayetler, 1960’ta oluşturulan ortaklığa dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne rağmen EOKA’nın durmayan yer altı faaliyetleri ve nihayet 21 Aralık 1963 ile başlayan, on bir yıl süresince adada yaşayan Kıbrıs Türklerine karşı yapılanlar, katliamlar, yaşattıkları göçler, insanlık dışı davranışlar bu amacın bir sonucudur!
Ama onlar bütün bunların üzerine koca bir sünger çekerek hiçbirini yaşanmamış addederler.
Hele 20 Temmuz’da Türkiye’nin adaya müdahalesine neden olan 15 Temmuz darbesini hiç olmamış gibi gösterme gayretindedirler.
Zamanı geldikçe bıkmadan, usanmadan yazmaya, yeni nesillere geçmişte yaşananları nedenleriyle birlikte anlatmaya devam edeceğiz.
Kırk beş yıl öncesinde böyle günlerde adanın her yerinden feryatlar yükseliyordu. Yunanistan’ı yöneten Cunta yönetimi adadaki EOKA tedhiş örgütü ile birleşerek Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirmişler, Makarios yandaşlarına ve siyasal görüşü solda olan kesimlere ölüm saçıyorlardı.
Makarios son dönemlerde SSCB ile yakın ilişkilere girmiş, üçüncü dünya ülkelerinin büyük sempatisini çekmişti!
Makarios’un bu tutumu NATO’yu temsil eder konumundaki büyük ülkelerin, ABD’nin, İngiltere’nin ve de Yunanistan’daki Cunta idaresinin büyük tepkisini çekmekteydi. Yunanistan’daki Cunta yönetimi Enosis hedefinin hızlandırılmasından, Makorios ise daha ağır davranılmasından, ekonomik yöntemlerle Kıbrıs Türklerinin adadan göçlerle uzaklaştırılmasından yanaydı.
15 Temmuz’da gerçekleştirilen darbe Makarios’a karşı yapılmıştı ama yaşanan gelişmelerden sıranın Türklere geleceği aşikârdı!
Bu durum karşısında Türkiye’ye büyük sorumluluklar düşüyordu.!
Ya her zamanki gibi birkaç protesto ile oluşan durum kabullenilecek, bunun karşılığı olarak Kıbrıs Türkleri kaderleriyle baş, başa bırakılacak ya da garantör ülke olması nedeniyle Türkiye adaya müdahale edecekti.
Nitekim Türkiye’deki Ecevit-Erbakan hükümeti adaya müdahale yolunu seçti!
İkinci harekâtların sona ermesinin hemen ardından müdahalenin haklılığı bir kez daha kendini gösterdi.
Rum ve Yunanlıların ada Türklerine yapmış olduğu mezalimler, katliamlar gün ışığına çıktı. Ayaklanmadaki esas amacın sadece Makarios yönetimini devirmek olmadığı, asıl amacın ada Türklerinin adadan yok edilmesine yönelik olduğu katliam çukurlarının ortaya çıkmasıyla belli oldu.
Garantörlük konusunda Kıbrıs Türklerinin bu denli ısrarcı olmasının temel nedeni bu! Ne yazıktır ki günümüzde o karanlık günleri yaşamayanlar ya da başka nedenlerle görmezden gelenler garantörlükleri çağ dışı olarak tanımlama gafleti içindedirler. Günümüzde hala daha her attıkları adımda güven duygusunu zedeler durumdaki Rumlara tavizler vererek, hele garantörlükleri sulandırarak bir çözümü gerçekleştirmenin bedeli ağırdır.
--------------------------------------------
Ne garip tecellidir ki 15 Temmuz tarihi sadece adada Yunan Cuntası ve EOKA’nın gerçekleştirdiği darbenin tarihi değildir. 15 Temmuz tarihinin uğursuzluğu 2016 yılında bu kez Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kendini göstermiş, FETÖ olarak isimlendirilen Fethullahçıların yıllarca devlet organları üzerinde çöreklenmiş konumlarının resmiyete dökme amaçlı başlattıkları isyan girişimi büyük bir acı olarak tarih sayfalarına geçmiştir. 251 vatandaşın hayatını kaybettiği iki bin vatandaşın yaralandığı darbe girişimi halkın direnci sayesinde etkisiz hale getirildi. Bu uğurda hayatını kaybedenlere Tanrı’dan rahmet dilerim. Ruhları şad olsun.
On beş Temmuz’un ardından!
- 17 Temmuz 2020, 10:04
- 66
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi