Yıllar önce İngiliz gazetelerinde; dünyanın bir numaralı suyu ‘Evian’ hakkında bir haber çıkmıştı...
Suyun şişesi konusunda ‘devede kulak misali’ bir olumsuzluğun olabileceği belirtilerek, Fransız şirketine uyarı yapılmıştı...
Yayın sonrasında ortalık karıştı...
Evian, iddiaları asılsız çıkardı...
Ve tazminat aldı...
Ama İngilizler özellikle gıda ve sağlık konusunda çok hassastırlar...
En ufak bir durum karşısında ortalığı birbirine katarlar...
Sonuçta ilgili kesimler ortaya çıkıp, açıklama yapar ve kamuoyunu tatmin eder...
Kıbrıs; bir zamanlar İngiliz idaresindeydi...
İnsanların hemen hepsi ana lisanı gibi İngilizce konuşurdu...
Kamu hizmetine girebilmek çok zordu...
Kılık kıyafet zorunluluğu vardı...
Öğretmen, toplumun en saygın insanıydı...
Giydikleri, söyledikleri ve hareket tarzıyla topluma örnek olurdu...
Bu alışkanlık İngilizlerin adadan çekilmesi sonrasında da devam etti...
Ta ki; Kıbrıs’ın kuzeyinde ‘kendi kendimizi’ yönetmeye başladık...
Çarklar ters döndü
Kendi kendimizi yönetmeye başladıktan sonra ilk 5-6 yıl kamuda tayin ve terfiler, bilgiye, beceriye ve başarıya göre yapıldı...
Sonrasında?..
İşin içine siyaset ve particilik karıştı...
UBP iktidarında tayin ve terfi mi yapılacak?..
“Onu bırakın o CTP’den” dendi...
UBP gitti CTP geldi...
Bu kez “Onu bırakın o UBP’den” diyerek, kendi adamlarına öncelik verdiler...
Halbuki küçük bir ülkede insanların mutlaka bir partiden yana mı olması gerekiyor?..
Eğer insanlar bir partiden yana olsalardı, iktidarlar hiç değişmezdi...
Bugün UBP’ye oy verirsin, icraatını beğenirsen yarın da ona oy verirsin...
Beğenmezsen, bir sonraki seçimde seni ikna edene oy verirsin...
Ama seni ikna eden partiye oy verdiğin zaman o oyu alarak iktidara gelenler ceketin üzerinde rozeti görmeyince sana hizmet etmiyorlar...
Haklı olduğun konularda sana yardımcı olmuyorlar...
Ve ülkeyi bu basit zihniyetle batağa sürüklüyorlar...
Bunun beteri var mı?..
Peki bunca yıl yapılanlar yetmedi mi?..
Beşparmaklar oyuldu...
Dere yatakları kurutuldu...
Ormanların önemli bir kısmı yok edildi...
Pınarlar akmaz, göletler su tutmaz oldu...
Köylerin sadece isimleri değil, özellikleri de değişti...
Yollar kullanılamaz hale geldi...
Sadece istihdam yapan belediyeler iflas etti...
Ama şu küçük ülkeyi yöneten siyasilerin düşünce yapıları hiç değişmedi...
Batmış belediyeler, kurum ve kuruluşlar üzerinden dahi siyaset yapıyorlar...
Bir devlet kurumuna alınacak gazetenin bile ‘hangi partiden yana olduğuna’ bakıyorlar...
Batmış kuruluşlara ‘devlet kefaletiyle’ kredi sağlama alışkanlığını sürdürüyorlar...
Sıra hayvanlara geldi...
Brucella, Scrapi, Maedi Visna derken ilk defa LSD hastalığı görüldü bu ülkede...
Bitlerden ve kenelerden geçen bu hastalık büyükbaş hayvanların başına bela oldu...
Üreticiler, yaşanan bu gelişme karşısında çaresiz kaldı...
Hastalıklı hayvanı telef etse, hayatı kayacak...
Kesip insanlara yedirse vicdanıyla hesaplaşacak...
Hükümet, bu hayati konuya müdahalede çok geç kaldı...
Karpaz’da başlayan hastalık, aşılar gelinceye kadar Mesarya’ya ulaştı...
Şimdi 65 bin büyükbaş hayvanın itlaf olmasını gerektirecek bir panik yaşanıyor...
Aslında bu korku sadece bizde değil...
Hiç suçları olmadığı halde Rumlarda da başladı...
Bizde pislikten, ithal edilen kalitesiz, sağlıksız yemlerden dolayı bu hastalık patlak verdi...
Ne var ki, bizdeki ineklerin üzerinde toplanan bitler ve keneler rüzgarla birlikte güneye kadar ulaşabiliyor...
Şimdi güneydeki hayvanlar da risk altında...
“Nedir çektiğimiz bu Türklerden” diyorlar...
Haksızlar mı?..
Cevabını siz verin...
İyi pazarlar...