“Göz açıp kapayana kadar geçen zaman” derler ama inanma!
Kimi acı, kimi tatlı, neler yaşadık, nelerle yoğrulduk o geçen zaman zarfında…
21 Aralık 1963’ün üzerinden 56 yıl geçti!
Olaylar patlak verdiğinde on yedi yaşlarında gencecik bir lise talebesiydim.
O güne kadar tanıdığım av tüfeği dışında nereden bilebilirdim daha öldürücü, değişik silahlarla haşır neşir olacağımı.
Bilebilir miydim evimizden yerimizden olacağımızı. Lefkoşa’nın Atatürk İlkokulu’nun soğuk sınıflarında sefil bir şekilde yatak niyetine masalarda uyuyacağımızı.
Göçmenlik bir aylığına olanı değildir. Göçmenlik kerpiçten, taştan evlerden çıkıp konaklara aktarılmak hiç değildir.
Göçmenlik yıllar boyu süren sefilliktir, itiş, kakış, inayete muhtaç bırakılmaktır.
Sıcak evlerden çıkarılıp, sokaklara atılmaktır.
Ailemin yaşadığı zorluklara tahammül edemeyip o yaşlarda dağ çarpışmalarına katılacağımı nasıl düşünebilirdim.
Günlerce aç kaldıktan sonra, ŞATO’nun bir köşesine köpekler yesin diye atılmış gazete parçasına sarılı kuru ekmek ve taş kesmiş hellimle karın doyuracağımı tahmin bile edemezdim.
Benim yerim Küçük Kaymaklı’da yaşayan ailemin sımsıcak evinde, annem, babam, kardeşlerim, koskocaman ailem, her istediğimi tereddütsüz yerine getiren canım nenem.
On yedi yaşında ölmenin, öldürmenin anlamını bilmeden girdiğimiz çarpışmalar.
Hiçbir şey olmayacak sanırdık. Sadece bir susuzluk, ağızdaki kuruluk.
Halbuki ne canlar verildi bu vatan uğruna, ne bedeller ödendi. Kimimiz canını attı ortaya, kimimiz kahkaha, kikiri.
Başlangıçtan itibaren bir daha baba ocağında yatmak nasip olmadı, kısmet değildi!
Aradan 56 yıl geçti, dilim düştü, yaşlanıyor muyum, ne?
---------------------------------------------
Geçtiğimiz günlerde KKTC Meclisi’nde İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken çocuk suçlular için ıslah evi başlığı gündeme geldi.
Islah evi bu ülkenin ayıplarının en başında gelenlerdendir!
Kimi çocukluktan, kimi yetiştirildiği ortamdan, kimi ailenin utanmazlığından suç işleme hatasına düşen çocukları suçun makinesi konumuna getirebilmek için yaratılmış düzeni bir türlü terk edemedik gitti.
Hani bu insanları topluma kazandıracaktık? Hani çocuk mahkûmları büyük mahkûmların oyuncağı olmaktan çıkaracaktık?
Yeni merkezi cezaevi yaptırılıyor. Çocuk mahkûmları büyüklerden ayıran bir düzenleme düşündük mü?
Yoksa niyet, topluma, cezanın çekilip dışarıya salıverildiklerinde suç işlemede uzmanlaşmış genç insan kazandırmak mı?
Hatırlıyorum da İngiliz sömürge günlerinde bile “Çocuk Islah” evleri vardı, bunlardan bir tanesi de Lapta’daydı.
Bundan bile dersler çıkararak uygulamaya geçmemek insanlık ayıbı olmaz mı?