Bazen bahçemden fotoğraf veya video çeker, çocuklarıma ve birkaç yakınıma yollarım, beni mutlu eden görüntüleri onlar da görsünler diye.
İstanbul’da yaşayan dostum İrfan Kocabıyık bunlardan biridir.
Geçenlerde bahçenin bir köşesini kendinin yapan bir sarmaşığın kısa bir videosunu göndermiştim. Sarmaşık sarı çiçekler açmış, güneşlenmek için kumlara yayılan bir soğuk ülke turisti gibi, boylu boyuna ağaçlara uzanmıştı. Aslında bir parazitti ve sonunda sarıldığı ağaçları güneşten mahrum bırakıp öldürecekti, ama o kadar güzeldi ki sökmeye kıyamıyordum.
İrfan “Cennette misin be mübarek,” diye tepki verdi.
Galiba keyifsiz bir saatime rast geldi: “Cennet var mı bu dünyada,” diye küt bir cevap yazdım.
“Cennetten doğru dürüst bahsedemem çünkü orada bulunmadım,” diye daha nükteli bir cevap da yazabilirdim, ama o anda bu cümlenin 14’üncü Yüzyıl’da yazılmış, yazarı bilinmeyen, Sir John Mandeville’in Seyahatleri adlı kitapta yer aldığından haberim yoktu.
İrfan’a cevabımı fazla düşünmeden yazmıştım ama sual aklımın içinde dönüp durdu. Sonsuz bir çatışma ve melanet dolu bu dünyada cennet olabilir miydi?
Eğer varsa, öbür dünyadaki cennet dokunulmamış bir bahçedir, çıplak kadınlarla değil çiçeklerle dolu.
Yağmurlardan sonra yeşille kaplanan, suya doymuş, bin bir çiçeğe patlamak için ilkbaharın ılıklığını bekleyen bu bahçe, evet, bazen cennet gibi. Ve ben de bazen orada, cennetteki bir ruh kadar hafifim.
İnsanın gönlünün sevgi ve saygıyla dolu olduğu anlar var. Bunlar, daha çok, “güzelliği kargaşasından ziyade” olan dünyanın sunduğu ezici bir hürmet, hayranlık ve şükür duygusu veren doğal güzellikler karşısında hissedilir. Sarı çiçekli sarmaşığın karşısında durup onu seyrederken böyle bir his duydum.
Sonra o his bir sürü düşüncenin hücumu ile dağıldı ama tamamen kaybolmadı. Birkaç gün sonra, bu yazıyı yazarken hâlâ o ânın güzelliğini hissediyorum.
Mutluluk anlardadır.
*
Bahçede birkaç yiro atmak için çıkmıştım evden. Adım, nabız falan saymaya meraklı Espasito’nun hesabı ile her yiro 700 adımdır.
Önce kan portakalının önünde durdum. Kan portakalı biraz armut şeklindedir. Olgunlaşınca kabuğunun alt kısmı da kırmızılaşır. Böyle bir tane aradım ama bulamadım. En irilerinden bir tane kesip soydum ve ekşi ekşi yiyerek yürümeye başladım.
Yürüyüşten önce serçelerin yemliklerini fıstık ve kenevir tohumu ile doldurmuştum. Kışın kuşlar daha çok yemliklere gelirler, çünkü yeşillik kaplı yerlerde tohum pek bulamazlar. Sabahleyin kalkınca pencereden bahçeye bakarsam onları yem gagalar ve oynaşırken görürüm. Bazen birisi yemdeki sırasını verirken gelen kuşu gagasından öper. Bir süre gaga gagaya kanat çırparlar. Hep birlikte cıvıldaşarak uçuşurlarken onları izlemek bir zevktir.
Dünya, güzelliklerini görmemizi ve onları korumamızı istiyor.
Metin Münir’in 17 Ocak 2023 tarihli yazısı
Şakaymış da sanki dönmüş gibi...