Dünyadaki üç büyük kredilendirme şirketlerinden biri olan Moody’s Londra ofisinden 23.09.2016 tarihi itibari ile Türkiye’nin kredi notunu Baa3’ten Ba1’e düşürerek yatırım yapılabilir seviyeden aşağıya çekti ve ekonomik görünümünü durağan olarak belirledi. Ba1’in anlamı şirketin not açıklamalarına göre (Bkz.Tablo) ülkenin spekülatif seviyede olduğu ve hatırı sayılır kredi riski taşıdığı yani borç yükümlülüklerini yerine getirememe yada eksik olarak getirme ihtimali olduğunu vurgular. Moody's'in not çizelgesine göre, üst seviye yatırım yapılabilir grubunda bulunan ülkeler "Aaa", " Aa1", "Aa2" ve "Aa3" kredi notlarıyla derecelendiriliyor. Orta seviye yatırım yapılabilir grubundaki ülkelerin kredi notları "A1", "A2" ve "A3" şeklinde belirlenirken, alt seviye yatırım yapılabilir grubundaki ülkeler "Baa1", "Baa2" ve "Baa3" olarak sıralanıyor. Moody's için bu seviyenin altı "yatırım yapılamaz" seviye olarak adlandırılıyor.
Temmuz başında Standart & Poors’un not indirimini takriben” Moody’s”in not indirmesi ile birlikte değerlendirme yapacak olan bir tek Fitch rating şirketi kalmış oldu. Ekonomik göstergelerin ve piyasaların Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz tarihindeki darbe girişimi öncesi seviyelere kısa sürede dönmesine rağmen Türkiye'nin "yatırım yapılabilir" seviyedeki notunu değiştiren Moody's, Macaristan, Azerbaycan, Rusya, Portekiz, Kosta Rika, Paraguay, Guatemala ve Fas'ın da kredi notunu "Ba1" seviyesine çekmişti. Cumhurbaşkanı başdanışmanı, Maliye Bakanı, Başbakan yardımcısı ve benzeri üst düzey yetkililerden karara tepkiler dizisi taşıyan açıklamalar haliyle gecikmedi. Kararın ekonomiyi fazla etkilemeyeceğine ve mali reformların hayata geçirileceğine dair beyanatlar verildi. Bunun yanı sıra reel ekonomik büyümenin orta vadeli planlarda öngörülen % 4,5 büyüme oranının altında kalabileceği de ayrıca duyuruldu.
Not indirim kararına gerekçe olarak dış finansman yükümlülüklerine yönelik risklerin artmasıyla kurumsal güçler ve büyümenin zayıflaması iki ana faktör gösteriliyor. Moody’s tarafından yayınlanan raporu incelediğimizde bahse konu ana iki faktörün önemli detaylarını şöyle özetleyebiliriz;
• Türkiye’de son iki senedir yaşanan öngörülemeyen politik risklerin neticesinde artan yatırımcı belirsizliği,
• Gayri Safi Yurt İçi Hasılatın % 4’ünü oluşturan cari açığın Rusya ile yaşanan kriz sonrasındaki yaptırımlara müteakip turizm gelirlerinin azalması neticesinde baskılanması,
• Rusya krizi sonrasında Ekonomik büyümede yaşanan yavaşlama
• Döviz cinsi olan dış borçlara karşı Türk Lirasının son 1.5 yıldır değer kaybetmesi
• Jeopolitik riskler (Suriye savaşı, Terör örgütleri olayları vs.)
• Borçlar ve reservler dengesi ile ilgili kırılganlık rasyosunun % 20 oranında yükselmesi
Peki, yaşanan not indiriminin hangi alanları olumsuz etkileyebileceği, Türkiye ve paralelinde KKTC’deki ekonomiye ne gibi olumsuz tesir edebileceği sorularının yanıtlarını ana başlıklar halinde değerlendirelim;
Maliyetlerin Artması ve Faizlerin Yükselmesi:
Ülke olarak Türkiye devletinin ve haliyle ülke içinde yer alan bankalar ve diğer kuruluşların yurt dışından almış olduğu kredilere ait faizlerin yükselen kredi riski nedeniyle artması söz konusudur. Zira bu durumda piyasalarda 25 baz puan ve 50 baz puan arası bir artış beklentisi bulunmaktadır. Böylelikle hem bankacılık sektöründeki kredilerde hemde reel sektördeki ürün ve hizmetlerde maliyetlerin artması olağandır. Böyle bir durumda şüphesiz ki enflasyonun, dış borcun ve cari açığın artması da kaçınılmaz hale gelecektir. Dolayısı ile merkez bankası yükselen enflasyona dayalı olarak faizleri artırma durumunda kalabilir. Böyle bir para politikası yatırımları ve enflasyonu olumsuz yönde tetikleyebilir.
Hazine Müsteşarlığı, Moody's kararının ardından gerçekleştirdiği 5 ihale ile piyasadan 10,4 milyar lira borçlanırken, ihalelere gelen yoğun talep dikkat çekti. 10 yıllık gösterge tahvilin bileşik faizi yüzde 10,01'e kadar ulaşırken diğer ihalelerde tahvillerin faizleri % 9.80’lerde merkez bankası ve TL libor faizleri üzerinde seyretti. Böylelikle devlet özellikle uzun vadeli tahvillerde güvensizlik ortamını yüksek faizle daha cazibeli kılma adına daha yüksek faizle borçlanmaya devam edebileceğini gösterdi. Zaten özellikle ABD, AB ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerdeki çok düşük faiz uygulaması varken yabancı yatırımcının risk iştahını artırarak % 10 oranında faiz geliri için Türkiye tahvillerini seçmesi çok şaşırtıcı sayılmaz ancak yatırımcı cazibesini artırmak için faizler yukarı yönlü seyredebilir.
Döviz Kurlarının Yükselmesi:
Artış gösteren kredi riskine dayalı olarak sermaye piyasalarından ve yabancı yatırımlardan sermaye çıkışları yaşanması ve akabinde paralel olarak Türk lirasının yabancı para karşısında değer kaybetmesi muhtemel bir sonuçtur. Politik ve jeopolitik riskin devam etmesi ise işin diğer boyutlarıdır. Örneğin Sn. Cumhurbaşkanı’nın muhtarlar toplantısında yapmış olduğu OHAL’in 12 aydan fazla sürebileceği açıklaması siyasi belirsizliği artırdığından dolayı piyasalarda olumlu karşılanmamış ve Türk Lirası haftayı değer kaybederek kapatmıştır.
Hep birlikte umudumuz ve temennimiz Türkiye’deki hükümetin ekonomik reformları erken şekilde hayata geçirmesi ve hazırlanmış olan orta vadeli planın verimli şekilde uygulanması ile birlikte Türkiye’nin bahse konu risk faktörlerinden minimal seviyelerde etkilenerek sağlıklı büyümeyi tekrardan yakalaması, cari açık miktarını azaltması ve politik istikrarın tesisine müteakip olarak tekrardan yatırım yapılabilir seviyelere çıkmasıdır. Lakin politik riskin kısa vadede azalmasını beklemek fazla iyimserlik olabilir…