Yenicami ile ilgili görsel ararken yukarıdaki resmi bulunca aklıma ilkokula başladığım yıl geldi.
O yıllarda yaşadığımız Vroişa adlı orman köyünde bütün yaşlar için tek bir sınıf vardı.
Kendi okuyamadığı için okutma fanatiği kesilen babam, yaşım tutmadığı hâlde beni oraya yolladı.
Dört veya dört ile beş yaşları arasında olmalıydım. Birinci sınıfı bitirdim.
Okullar daha iyidir diye ilkokula doğru dürüst başlamam için babam beni tek başıma Lefkoşa’ya ninemin evine yolladı. Orada dedemden başka dayım ve iki bekâr teyzem kalıyordu.
Beni Yeni Cami İlkokulu’na yazdırdılar (resimde). Okulun açıldığı gün teyzemlerin büyüğü olan Tayyibe Teyzem beni elimden tutup okula götürdü.
“Etrafına iyice bak, tek başına döneceksin,” dedi yolda.
Tek katlı taş bir bina olan okul ile Yeni Cami’yi ve mezarlığını dar bir yol ayırıyordu. Mezarlığın içinden ilk defa o gün geçtim. Ödümün patladığını hatırlıyorum.
Eve dönünce “Ben bu dersleri biliyorum,” dedim ama bana inanmadılar. “Hadi oradan. Okula gitmemek için uyduruyorsun.”
Birkaç gün sonra öğretmenler durumumu anladı. Elime bir kâğıt tutuşturdular. Ertesi gün Tayyibe Teyzem homurdanarak beni gene okula götürdü. Müdüre çıktık.
“Bu çocuk birinci sınıfı biliyor, onu ikinci sınıfa alacağız dediler.”
Onu mezun edeceğiz deselerdi Tayyibe Teyzemin umurunda olacağını sanmıyorum.
“Olur. Ne isterseniz yapın,” dedi.
Aşırı çekingen ve utangaç ve sıska bir çocuktum. Yaşça benden büyük ve iri çocukların arasına korkarak girdim. Beni en arka sırada etrafına korku içinde bakan Yücel adlı bir çocuğun yanına oturttular.
“Birinci sınıfı okumuşsun. Göster bakalım,” dedi öğretmen ve kitaptaki bir şiiri işaret etti.
Şiiri ezbere biliyordum. Kendimi kanıtlayacağım için sevindim. Kitaba bakmadan şiiri sular seller gibi okudum. Bitirince bir kahkaha koptu. Öğretmen dahil herkes gülüyordu.
Vroişa adanın o zamanlar en geri yeri olan Dillirga’da di. Orada Türk Rum herkes bölgeye has kaba bir aksanla konuşuyordu. Sınıf, şivemi komik bulmuştu. Cümbüşün nedeni buydu. Küçülerek yerime oturdum.
Birkaç gün içinde Yücel’den bit kaptım. Berbere götürüldüm. Saçlarım sıfır numara tıraş edildi. Ağlayarak eve döndüm. Tayyibe Teyzem… En büyük teyzem olduğu için ona emanet edilmiştim galiba … Homurdanarak beni hamama soktu ve bir güzel yıkadı.
Ertesi gün, başıma gelecekleri bildiğim için okula gitmek istemedim. Ama kapı arkama kapandı. Tayyibe Teyzemle okula yollandık. Müdürün yanına çıktık. Teyzem başka bir yere oturtulmamı istedi. Bahçede benimle “kel kel gıtmır kel,” diye dalga geçtiler. Birkaç kişi kelime şaplak attı.
İyi başlamamıştım. Hiçbir zaman da düzelmedi.
Hay Allah! Nereden aklıma geldi bunlar şimdi…
İnsanın hiç aklından çıkmaz ki böyle şeyler... Çünkü kişiliğimize etki eder ve hayatımızı olumsuz belirler çocuklukta yaşadıklarımız, yaşatıldıklarımız. Çocukları çocuk yerine koymak 'büyükler'in yaptığı en korkunç yanlış.