İki kişilik bir dünya
Elimde bir fincan çay hemen hemen her sabah yaptığım gibi bahçede yürümeye çıkıyorum.
Bugün gelmeyecek sandığım kışın ilk günü. Soğuk bir rüzgâr var. Hava kapalı ama yağacak gibi görünmüyor.
Hollanda’dan getirtip siyah plastik kovalara ektiğim lalelerin bazıları boy verdi, bazıları toprağın altında kök salmakla meşgul. Birkaç siklamen açtı, ama çoğu hâlâ çiçeksiz. Bahçenin ucundaki nergisler ise çoktan çiçek verdi de kurumaya başladı. Onlar yıllardır orada oldukları için buranın havasına alışkın.
Geçen gün çoktandır konuşmadığım İngiliz bir arkadaşım telefonla aradı ve beni her Salı saat on birde dört beş arkadaşını davet ettiği iki saatlik klasik müzik dinletisine çağırdı. Seçtiği bestecilerin CD’lerini çalıyor ve bestelerle ilgili konuşuyormuş.
“Ama sen münzevi olmuşsun belki gelmek istemezsin,” dedi.
“Gelirim,” dedim. “Münzevi olduğumdan haberim yoktu.”
Konuşmamız bittikten sonra düşündüm. Birkaç kişi daha bana münzeviliği yakıştırmıştı.
Münzevi olmuştum da farkında mı değildim?
Sözlüğe bakmak ihtiyacını duydum.
Dil Derneği’ne göre, münzevi topluluktan kaçan, yalnız kalmayı seven kişi imiş. İnzivaya çekilen, hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak üzere köşesine çekilen…
Bu tarife kısmen giriyorum. Yalnız kalmayı seviyorum ama sıkılmak dışında herhangi bir şeyden kaçtığım yok.
Tek başına yapılan bir mesleğim var ve okumak gibi tekil bir meraka. Küçüklükten beri yalnızlığa yatkınım.
Köşeme çekilmiş de olabilirim ama tek başıma yaşamak üzere değil.
Bir süre önce internette Orhan Pamuk’un bir söyleşisini okudum. Az önce aradım ama bulamadım. Umarım yanlış hatırlamıyorum. Pamuk, eşinden övgüyle bahsediyordu ve mutlu olmak için bir ilişki kalabalığına ihtiyacı olmadığını söylüyordu. “İki kişilik dünya bana yeter,” veya buna benzer bir şey dedi.
Onu çok iyi anlıyorum çünkü ben de aynıyım.
Ondan farkım, o ikinci kişiyi bulamamış olmaktır. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ındaki C. gibi. C. gibi buldum sanıyorum ama hep yanılıyorum. Kısa zamanda bulduğum kişinin benim tarafımdan bulunmak istemediğini fark ediyorum. Veya benim arzuladığımdan değişik bir birliktelik istediğini.
Neyse. Geçelim.
Hava açıldı. Hep böyle olur. Sabah kalkarsınız hava kapalıdır. Veya büyük bir yağmur düşüyor. Hiç dinmeyecek sanıyorsunuz. Kiremitleri yumrukluyor, camlara kurşun sıkıyor, yola taş bırakıyor, dere olup akıyor.
Ama bir bakıyorsunuz birdenbire üzerinize güneş vuruyor. Başınızı kaldırıyorsunuz ve masmavi bir gök görüyorsunuz.
“Hiçbir şey kalıcı değil,” diyor bir bulut, ufukta kaybolmadan önce başını size çevirerek.
21 Ocak 2023 tarihli yazısı
“Güz yağmurlarıyla bir gün göçüp gittin. Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz, inanamadık…” sayın Münir. Son getirttiğin lale soğanlarında kaldı. Her sümbül, her lale, her kuş ve her ağaç bize seni anlatacak artık…