banner564

Maronitler ve

  Crans Montana sonrası ne olacağına dair kargaşa hali devam ediyor. Herkes kendi meşrebine göre bir yol öneriyor.
  Ama bu karmaşa içinde oluşan tehlike, karşılıklı gelişen milliyetçi eğilimlerdir.
Federasyon tezini terk etmeyi savunan Güneydeki güçler hedefe Türkiye'yi koyuyor. Onun üzerinden "Türk" düşmanlığı yapıyor.
  Kuzeyde Federasyonun terk edilmesini savunanlar ise hedefe, Kıbrıslı Rum- Yunanistan karşıtlığını koyuyor ve "Yunan düşmanlığını" öne alıyor. 
  Dünyanın bugünkü konjoktüründe gelişen milliyetçilik de Kıbrıs'ın kendi iç dinamiklerinden oluşan bu tehlikeli temeli besliyor.
  Bunun bir yani dünyada gelişen "İslamofobidir". Bunun etkisi ile Avrupa'da gelişen Türkiye karşıtlığıdır.
  Bunun bize yansıyan yanı ise İslam dünyasında gelişen anti-batı duygusudur. Bu bizde ve Türkiye'de AB, Avrupa, Batı ve ABD karşıtlığı ile kendini gösteriyor.
  Sonuçta bu etkiler Güneyde Türk ve Türkiye karşıtlığında, Kuzeyde Yunan ve Rum karşıtlığındaki yükselişle kendini gösteriyor.
  İsrail yönetiminin zorba bir tavırla Mescid-i Aksa'ya yönelik aldığı saldırgan tavrın üzerinden Türkiye'de TC yurttaşı Yahudilerin Sinagoglarına yapılan akıl dışı saldırı, bu eğilimin ciddi bir göstergesidir. Bunun Mescid-i Aksa'ya yapılanla ne farkı var?
  Bunun benzeri akıl tutulması Kuzey Kıbrıs'ta, Girne'deki Rum mezarlığına yapılan saldırı da kendini buluyor.
  Bunlar gelişen İslamofobi ve buna dönük karşı tepki ile yürüyen anti- batı eğilimlerin oluşturduğu ortamdan üreyen eğilimlerdir.

Maronitler’in durumu
 
  Bu atmosferde, Crans Montana sonrası yol arayışları içinde "devlet menşeli fısıldamalardan" basına bir yaklaşım düştü. 
  Karpaşa ve o bölgedeki Maronitlerin eski yerleşim yerlerine dönmesi...
  Bu gerçekten ciddi ve olumlu bir adımdır.
  Ama konuyu, yalnızca görüşmeler çıkmaza girdi diye "suyuna piyaz" ele almak, hata olur. Ayrıca muhalif duygularla Cumhurbaşkanlığı ile UBP- DP Hükümetini bu adımda yalnız bırakmakta hatanın bir başka yanı olur.
  Bir kere önce hafızayı canlandırmak gerekir. 
  2004 Referandumundan sonra 2005 içinde ve sonrasında milliyetçi tepkilere karşın bazı kararlar alınmıştı.
  Bunlardan biri, Maronitlerin mülklerini kullanma hakları ile ilgili Bakanlar Kurulu kararları idi.
  Diğer kararlar ise Karpaz'daki Rumlara dönüktü. 
  Daha önce kapatılmaya zorlanan okullarının açılması, din adamlarının Manastıra gelmesi ve Karpaz'da yaşayan Rumlardan vefat edenlerinin mülklerinin varislerine kalması ile ilgili Bakanlar Kurulu kararları idi bunlar.
  Bu kararların, Meclisten büyük tantanalar eşliğinde çıkan Taşınmaz Mal Komisyonu yasası ile bütünleşmesi ile de uluslararası alanda son derece olumlu etki gelişmişti.
  Ama ne acıdır ki 2009 sonrası bu açılımlar ilerletilmedi, hatta bazıları geriletildi de.
  Maronitlerin, yerleşme hakkı o kararın üzerinden gelişmedi.
  Ayrıca 2010 sonrasında milliyetçi rövanşist refleksle, Karpazda alınan kararların tersi uygulamalar gündeme getirildi. Bunlardan biri Apostolos Andreas Manastırının ana girişine "gancelli" konularak oraya gidecek Kıbrıslı Rumlardan para almak uygulaması oldu. TMK "öksüz evlat" muamelesi gördü...
  Bu yanlış adımlar daha sonra, AİHM'den Türkiye'yi dönük 90 milyon Euro tazminat ödenmesi kararını tetikledi. Şimdi TMK karşıtı girişimler, AİHM'de yol almak istiyor.

"Good Face"
 
  Yani rövanş almak duygusu ile oluşan milliyetçi refleksler, iç siyasi argümanlarla da beslenerek toplumu ve ulusu çok sıkıntılı olaylara sürükleme potansiyeli taşıyor. 
  Bu nedenle "devlet fısıldaması" olarak basına yansıyan Maronitlerin Kuzeydeki yerleşim yerlerine dönmesi fikri ilerletilmelidir. Geç kalınsa da çok olumlu olur.
  Ama tek başına bu adımla "Good Face" olunmaz.
  Buraya yerleşecek olan Maronitler ve Kuzeyde yaşayan diğer uluslardan ve dini inançlardan insanlara dönük olarak topyekün olumlu düzenlemeler yapmalıyız. 
  Bir kere Kuzeye yerleşecek olan Maronitlerin kendi özgür iradeleri ile muhtarlarını ilk etapta seçmeleri düzenlemesi, şov amacı ve güneye nisbet olmadan sağlanmalıdır. Bu hak ancak,  Maronitlerin yerleşecekleri yörelerde vatandaş olmadan, yerel yönetim seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı ile içselleşir ve anlamlı olur.
  Üstelik bu düzenleme yalnız Maronitlerle de sınırlı kalmamalıdır...
 Ayni zamanda Kuzeyde yaşayan Rumlar; mülk alıp Kuzeyde yaşayan İngilizler, Ruslar, Türkler ve diğer uluslardan insanları da kapsamalıdır. Kısacası "daimi ikametgah" hakkına sahip KKTC vatandaşı olmayan insanlarda, yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır.
  Üstelik Maronitlere dönük atılacak olumlu adımlar başka nelere yol açar? 
  Lübnanla ilişki köprüsü oluşturur. Maronitlerle birlikte Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Kıbrıslı Rumlar, ayrıca mülk alıp burada yaşayan İngiliz, Rus, Türk ve diğer uluslardan insanların "daimi ikametgah hakkına" sahip olanların, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri hariç, KKTC Vatandaşlarının tüm haklarına (yerel seçimlerde iradelerini kullanma dahil ) sahip olmaları, dar milliyetçiliğin yükseldiği ortamda bizi farklı kılar.
  Güneyde gelişen milliyetçiliği utanılacak olaya döndürür. 
  Bu adımlar bizi, insani ve demokratik temelde olgunlaştırır, geliştirir. Çözümle birlikte oluşacak demokratik Kıbrıs'ın öncüsü kılar.
  Bu adımlar ayrıca dinler arası diyaloga; Müslüman - Hıristiyan yumuşamasına, hatta Müslümanın - Müslümanla ilişkisinin gelişmesine Alevi ile barışık olmaya katkı sağlar.
  Kuzeye isim bulma yarışında üstümüze yok. Üniversiteler adası, Turizim Merkezi, Sağlık Turizmi. Peki neden barışın, dinler arası diyalogun ve farklı dil ve ulusal özelliklere sahip olan insanların barış ve demokratik birlikte yaşadıkları yer diye anılmayalım. Herşeyi "paraya" endeksleyenlere de yazalım. 
  Bunun getirisi de çok olur...
YORUM EKLE

banner471

banner474