Maronit köylerinin yeniden yerleşimine yönelik planlama çalışmalarına başlandı. Maronit dönüşlerin hızlı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için kolaylaştırıcı tedbirler ve dönülecek köylerin altyapılarının geliştirileceği de belirtildi.
Duygusal yönden empati kurularak olaya bakıldığı zaman yaşadığım coğrafyada son zamanların en sevindirici haberi olduğunu söyleyebilirim.
Maronitler günümüzde KKTC toprakları içinde kalan birbirine yakın 4 köyde yaşıyordu. Kormacit köyünde yaşayan Maronitler, Barış Harekâtı sonrasında evlerini terk etmeyerek, KKTC toprakları içinde yaşamaya devam ettiler. Diğer üç köyde, Aya Marina, Karpaşa ve Azomatos’ta yaşayanlar ise Rumlarla birlikte Güney Kıbrıs’a geçtiler. Bu üç köy günümüzde askeri bölge içerisinde yer almaktadır.
KKTC toprakları içinde Kormacit köyünde yaşamaya devam eden Maronit topluluğunun çözümlenmemiş birçok sorunları ortada dururken, KKTC topraklarındaki köylerine geri dönmek isteyecek olan Maronitlere ne kadar kucak açabileceğimiz ise soru işaretidir. Kormacit köyünde yaşayan Maronitlerin sorunlarının çözümü de acaba yapılan çalışmaların içinde yer alacak mı hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Fakat konu ile ilgili olarak düşündürücü bir durum var. İki toplumlu görüşmeler sürerken Maronitler, KKTC sınırları içindeki bölgelerde bulunan Maronit köylerinin, bir anlaşma durumunda Kıbrıs Rum yönetimi altında olmasını istemektedirler. İlginç olan şudur ki Kıbrıslı Türk ve Rum toplumları aralarındaki birçok sorunlara rağmen, bir arada yaşayabilmek adına toplum liderleri görüşmeler yaparlarken, bunca yıldır Kıbrıslı Türklerle bir arada yaşayan Maronitler de, adadaki bir anlaşma sonucunda Kıbrıs Rum yönetimi ile aynı çatı altında birlikte yaşamak istediklerini belirtiyorlar. Kısacası 43 yıldır birlikte yaşadığımız Maronit toplumunun neden böylesi bir istek ve arzu içinde oldukları beni hem düşündürüyor hem de üzüyor…
Crans-Montana sonrası yaşana bu gelişme için kimileri bir değişimden bahsederken, kimileri de B planının uygulamaya konulmasından bahsetmektedir. Adı her ne olursa olsun asıl merak konusu bu açılım içerisinde Kıbrıs Türk toplumunun yararına, özellikle gençliğine yönelik bir açılımların olup olmayacağıdır. Yaşadığımız coğrafyada Kıbrıs Türk toplumunun birçok sorunu oluğu yadsınamaz. Uluslararası açılımlarda birçok ambargolarla karşılaşsak da, kendi içimizdeki sorunlar ambargolarla ilintili değildi. Ekonomik sosyal ve kültürel yaşantımızın her alanında bir sorunlar yumağı içindeyiz ve bu sorunlar günden güne kartopu gibi büyümektedir. En büyük sorunlarımızdan biri trafikte yaşadığımız sıkıntılar. Trafik artık bir sorun olmaktan çıkmış ve toplumumuz için bir kangren halini almıştır. Yollardaki araç sayısı artarken ters orantılı olarak yollarımızın kalitesi ve trafiği taşıma kapasitesi günden güne düşmektedir. İşin şu kısmı gayet iyi bilinmelidir ki istedikten sonra yaşadığımız trafik sorununun iyileştirilmesi, yine kendi içimizde üreteceğimiz çözümle ilgilidir. Hiçbir uluslararası ambargonun trafik sorunumuzun çözümlenmemesi yönünde bir etkisi yoktur.
Kısacası yapılan açılım veya B planı adı her ne olursa olsun, bunun öncelikle Kıbrıs Türk Toplumu ve özellikle Kıbrıs Türk Gençliği odaklı olması gerektiğidir. Uluslararası platformda iyi niyetli görünmek her ne kadar önemli ise kendi toplumumuzun ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını iyileştirecek açılımlar da bir o kadar önemlidir. Çalışma hayatındaki çok parçalı yapı (özel ve kamu alanındaki eşitsizlik), eğitim ve sağlık öncelikli sorunlar olarak önümüzde durmaktadır. Umarım önümüzdeki günlerde Kıbrıs Türk toplumunun refah seviyesini iyileştirecek açılımlara da tanık oluruz.
Güzel bir hafta dileklerimle herkese iyi pazarlar.