banner564

Maraş ve utanç...

 Kapalı Maraş'a giren ve fotoğraf çeken Güneyde öğrenim gören Polanya’lı gençler tutuklandı. Bu tutuklanma iç hukukumuza göre yasaldır. Ancak her yasal olan; hukuki, vicdani ve demokratik değildir.
Bir kere bu tutuklama, 24 Nisan 2004 referandumunun 14. yılında gerçekleşti. Bu, hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler için bir utançtır.
Kıbrıslı Rumlar için utançtır. 
Çünkü 2004, 24 Nisanında,  iki taraflı” evet” çıkmış olsaydı, 25 Nisan 2004'te Maraş, eski sahiplerine iade edilmiş olacaktı. 14 yıl sonra da herhalde Maraş’ta yerli ve yabancıların çekeceği fotoğraflar, Maraş'ın canlı, turizm ve ticaret yaşamına dönük sevgi ve coşku ile dolu olan insani olaylar olacaktı.
Bu olay ne için olamadı? 
Dönemin Başkanı müteveffa Sayın Papadopulos’un ; “ben devlet aldım, toplum teslim etmem” sözünün etkisinde, Güneyde yaşayan çoğunluğun, Federal ilkelerde ortaklaşma yerine, 1964 statükosunu korumak için o dönemde, hakimiyetçi anlayışın etkisinde kalmaları nedeni ile olmadı.
25 Nisan 2004’te hemen ele alınabilecek Maraş'ın, hala kapalı kalması, hakimiyetçi anlayışın onlara ve bize yaşattığı utançtır. 
 Kıbrıslı Türkler içinde bu olay bir utançtır.
 Çünkü yıllardır bu bölge, kimi zaman ayrılıkçı politikayı ilerletmek için, kimi zaman çözümde pazarlık marjını güçlendirmek için kapalı tutuldu. Burası harabeye döndü. İnsansız ve mezbeleye dönmüş olan bu kentin bu şekilde devamı için, pek çok zorlamalar yapıldı. 
Tel örgüler, nöbetçiler, askeri koruma ve yasalar çıkartıldı. Üstelik bunun BM zeminindeki konumu bilinerek bu yapıldı.
Böylece Maraş, ne eski sahiplerine iade edildi, nede yerleşime açıldı. Şimdi bu bölgeye dönük olarak Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı, evrensel zeminde suçlanmakta, itibar kaybına uğramaktadır. Güneyin bağnazları ve çözüm isteyenleri de farklı farklı niyetlerle bunu zorlamaktadır.
Üstelik bizim açımızdan olay tam bir garabet örneği olarak devam etmektedir.
 Çünkü TMK oluşturduk. Bu evrensel kabul gördü. Ancak küçük hesaplarla hareket edip,” Tüm Maraş Evkafındır.” diye, kendi mahkemelerimizde karar alındı. Sonra da buna dayanarak,” Maraş'taki mülk sahipleri Taşınmaz Mal Komisyonuna başvuramaz.” mantığını çıkartıp, bunu tıkamak gelişti. Bu yüzden, kendi elinizle, hem Türkiye'yi, hem bizi, hala Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi indinde sorunlu olarak tutuyoruz. Kendi elimizle herkese bunu kaşıyın mesajını veriyoruz.
Bu bakımdan Maraş'ın bugünkü hali sürdürülebilir değildir. Bu yüzden yasal olan, vicdan ve hukuk duvarına tosluyor. 
Neden böyle? 
Bizim açımızdan 2004 öncesi,  birinin elinde 31 Konyak bulunduğunda, kaçakçılık yapıyor diye onu mahkum etmek “yasaldı”. 
Ama bu yasallık, hukuki ve vicdani değildi. Bu nedenle 23 Nisan 2003’te sınır kapılarının açılması ve 24 Nisan 2004'te referandumdan sonra gelişen Yeşil Hat Tüzüğü ile bu gün piyasamızda, Zivaniya’dan tutun, Güneyde üretilen konyağın her çeşidi, market raflarını süslüyor. Yasal olan vicdani, hukuki ve demokratik olmadığı için o yasalar artık raflarda tozlanmaktadır.
Bu yüzden o Polonyalı öğrencilerin tutuklanması, hem Kıbrıslı Rumların, hem Kıbrıslı Türklerin utancıdır. Bizim açımızdan da yasal olanın, vicdani ve hukuk çelişkisinin devamıdır. 
Evet, Maraş eski sahiplerine iade edilmeli. Bu arada Mağusa limanı serbest ticarete açılmalıdır.  Sorun çözülene kadar Maraş, BM nezaretinde ortak bir yönetime kavuşturulmalıdır.
Hiç olmazsa bu aşamada, Kıbrıs Türk tarafı hemen, Maraş ‘ta İki Toplumun uzmanları ve BM uzmanları çerçevesinde ortak fizibilite çalışması yapılmasını gündeme getirmelidir. Bunun akabinde de iki tarafın karşılıklı kabul edebileceği bir formül üzerinde çalışma başlatılmalıdır.
Maraş iki tarafın utancıdır. Eğer, bu utançtan ortak irade ile kurtulmazsak, bizi bekleyen diğer bir tehlikenin, Kuzey ve Güneydeki kent ve yerleşim yerlerinin, Suriye savaşında gördüğümüz harabelere, bombalar ve toplar marifeti ile dönmesidir. Bir an evvel aklı başında bir tutumla, hakimiyetçiliğin ve ayrılıkçılığın dışında, ortak çözüm için görüşme sürecini ele almak en makul olandır.

YORUM EKLE

banner471

banner474