banner564

Makenzi örneği mülkiyet sorununu açıklamıyor mu?

Tarihe ışık tutan, düşüncelerimize yol gösteren araştırmaları ile tanınan PRİO araştırmacısı Mete Hatay, Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Türklerin mülkiyet haklarını nasıl etkilediğine ilişkin paylaşımı ile dikkatleri üzerine çekti.
Hatay, Kıbrıslı Türklerin Güney’de kalan 470 bin dönüm arazisinin durumunu anlatırken “Sadece Vasiliko Enerji tesisi için geçen yıllarda 850 dönüm Mari/Tatlısulu Türklerin malı istimlak edildi. İstimlak bedelleri ise sadece kayıt üstünde kaldı” diye yazdı. Bu toprakların bir miktarı da dedeme ve neneme aitti. Anneme, teyzelerime ve dayılarıma da intikal etti. Oraları bilirim! Çocukluğum o tarlalarda harnıp toplayarak ve dedemin bağında kuşları kaçırmak için teneke çalarak geçti. 
Vudalıyım… Mete Hatay’ın bahsettiği göçmen evlerinin belki de binlercesi Vuda’daki Türk malları üzerine yapıldı. Bizim evden ovaya doğru baktığımızda buğday ekili tarlalar yerine bu konutları görürsünüz. 
Ortaokulu Larnaka’da okudum; Makenzi yolunu da bilirim! Deniz panayırı zamanlarında küçük teyzem kolumda aşağı-yukarı yürür; Tatlısu’ya haber taşıyanlar teyzemi nişanladığı düşüncesi ile dedemi tebrik ederlerdi.
Kıbrıs sorununun mülkiyet bakımından mağdur ettikleri sorulduğu zaman küçük halamı anmadan geçemem… Aya Nanna köyüne gelin giden halamın ailesi, bölgenin en zengin ailesiydi. Kayınpederi İbrahim Ağa’nın bademlikleri dillere destandı. 1964’te köylerini terk ederek Vuda’ya sığınmak zorunda kaldıklarında koyunlarını otlatacak tarlaları bile kalmamıştı. Halamın 6-7 yıllık ev eşyası, büyük halamın misafir odasına yığılırken onlar Hasan dedemin bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tutmuş kerpiçten odalarına yerleşmişlerdi.
Dünkü Rumca gazetelerden birinde Larnaka’nın Makenzi sahilindeki Kıbrıs Türk mallarının gerçek sahipleri olduklarını iddia eden bir grup vatandaşın, Rum İçişleri Bakanlığı’na “şeffaflık” çağrısında bulunduğu duyuran bir haber yayınlandı.
Kimdir bu “gerçek sahipler” diye merak ettim ve yukarıda yazdıklarımı anımsadım. TAK Ajansı’nın haberini dikkatlice ve birkaç kez okudum. Kıbrıslı Türklerden mi söz ediliyor; yoksa bu mülkleri kiralama adı altında tasarrufuna alan Kuzey göçmeni Kıbrıslı Rumlardan mı, sorusunun yanıtını bulamadım. 
Kıbrıslı Türklerin bazıları, Kuzey’deki Rum mallarını kullanma biçimimize itiraz ederek Güney Kıbrıs’taki “vasilik mekanizmasını” örnek göstermeye kalkışırlar. Onların yaptıkları bizim yaptığımızdan çok farklı değil aslında. Bizim mallarımızı İçişleri Bakanlığı emrine aldılar, istedikleri gibi kullanıyorlar! Sonuçta Kıbrıslı Türklerin mülkleri, bazıları 1964’ten itibaren olmak üzere mal sahipleri tarafından değerlendirilemiyor. Mülkiyet hakkımız çeşitli şekillerde gasp edilmiş veya yaralanmıştır.
Bizim ailenin yaşadıklarını bütün aileler yaşamıştır. Kıyıda köşede saklı ve dolayısı ile dokunulmaz olarak kalmış mülkler de gelişen ve değişen ekonomik ilişkilere göre ve günü gelince kullanılacaktır. Bundan da kuşku duymamak gerekir. Siyasal bir sorun 60 yıldan beri çözümsüz kalıyorsa bu arada devam eden hayat kendi çözümlerini dayatacaktır. Bunların kimisi “doğru” sayılacak; kimisi için “yanlıştır” denilecektir ama hiçbir şey 60 yıl öncesindeki gibi olmayacaktır.
Rum liderliği, “Kuzey’deki Rum mallarına dokunmayın, bırakın olduğu gibi kalsın, biz döndüğümüzde ne yapacağımıza karar vereceğiz” diyor. Bu mümkün değil! Güney’de olduğu gibi Kuzey’de de bir hayat var ve kimimize göre “doğru”, kimimize göre “yanlış” pek çok karar alınıp uygulanmaktadır. Birinci gerçek budur!
İkincisi; bizim burada yaptıklarımızın çok ama çok benzerleri, Güney Kıbrıs’ta da yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bunların Kıbrıs Cumhuriyeti denilen entite tarafından çıkarılan yasalar ile yapılmış olması, Kıbrıslı Türklerin haklarının gasp edildiği gerçeğini değiştirmemektedir. 
Bütün bu sorunların insanların haklarını teslim ederek çözümlenmesi gereklidir ama bunun yolu Rum tarafının tuttuğu yol değildir!


Rumların Türk mallarına yaptıkları, bizim Rum mallarına yaptıklarımızdan çok farklı değil!

YORUM EKLE

banner608

banner474