Yağmurların azaldığı, iklim felaketinin etkisine giren Amazon ormanlarında ağaçlar ölüyor.
Bahçemde de.
Kayısı, guava ağaçları kurudu. Narenciye ağaçlarımın bazıları can çekişiyor. Güneş büyük sıcaklar gelmeden gayet güzel büyüyen avokado fidanının üst yapraklarını yaktı. Adını bilmediğim, yıllardır patikanın kenarında duran uzun bir ağaç zamansız yaprak dökmeye başladı. Babutsalarımdan birini öldürücü bir hastalık sardı. Muhtemelen diğer babutsalara da sirayet edecek.
Bilimsel bulgulara göre geçen ay 100,000 yıldan bu yana en sıcak aydı. Gerçi bu sadist sıcaktan sonra hava yumuşadı ve geceler serinledi ama gidişat, özellikle Doğu Akdeniz bölgesinde, daha çok sıcak, daha az yağmur yönündedir.
Devletlerin bir araya gelip iklim felaketini hiç olmazsa yavaşlatacak önlem alma şansı sıfırdır. Cehennem muhtemelen Hemingway’in Güneş De Doğar kitabındaki savaş gazisi Mike Campbell’in iflası gibi olacak: “İki şekilde: Zamanla, sonra birdenbire.”
Her yıl havalar soğumaya yağmur yağmaya başladığında azar, kurak yaz bir daha yaz gelmeyecekmiş gibi yeni fidan ve çiçek satın alırdım.
Geçenlerde hastalıklı babutsanın karşısında üzgün ve çaresiz dururken tövbe ettim. Yenildin, dedim kendime. Umursuz bahçıvanlar, kuraklık ve yanan yazlar seni yendi. Mücadeleyi bırak. Bırak yaşayan yaşasın, ölen ölsün. Zaten mücadele etsen ne olacak? İklimden daha mı güçlüsün?
Böyle diyorum ama yağmurlar başlayınca yaz yeminimin bozmayacağıma emin değilim.
Sıcaklar ve bitmeyen Türk enflasyonu – ki TC ekonomisinin bize de bulaşan kanseridir – beni galiba biraz feylesof yaptı. Kabul etmeyi, karşı koymamayı öğrendim.
Erdoğan’ın beş yıl daha iktidarda kalmayı başarması birçok tanıdığımı nerdeyse hasta ederken benim umurumda olmadı. “Kim iktidara gelirse gelsin TC de KKTC de adam olmaz deyin ve rahat edin,” şeklinde teselli etmeye çalıştım yastakilere ama başarılı oldum mu pek emin değilim.
Espasito’nun ikna olmadığı kesin. Hala her sabah iyi bir haber bulur muyum diye siteleri tarıyor ama sıcaklardan ve kötü haberden başka bir şey bulamıyor. Yok çünkü.
Her sabah dolar kurunu bana söyleyerek açıyor kötülüklerin perdesini.
“Boş ver. Dolar 30 lirayı geçerse geçsin. Enflasyon bitmezse bitmesin. Biz Voltaire gibi bahçemize bakalım,”diyorum.
Bazen sanki beni dinliyormuş gibi yapıyor ama umursamaya devam ettiğini biliyorum. Türk kadını nasıl olsa. Vatanını seviyor, vatanının onu sevmediğini kabul edemiyor.
Ben ise, he ne kadar göbekli olmasam da, veya mütevazi bir göbeğe sahip olsam da, Buda heykeli gibi olmaya çalışıyorum. Mütebessim ve sakin.
Boş veriyorum o halde varım, diyorum.
Sadist sıcak. Türk enflasyonu. Boş veriyorum, o halde varım.