banner564

Zamanın dinamiğine uyum

Günümüzün ağır ekonomik sosyal ve demokratik sorunları ile meşgul olurken; gündelik hayattan kafamızı kaldırıp zamanın ruhunu bakamıyor ve onun dinamiğini yine kaybediyoruz. Neden? 
Çünkü bu hatayı biz; 1964’te Rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın, “12’ye 5 Kala Kıbrıs” kitabında; “değişen dünyadan bi- haber körü körüne İngiliz Dostluğu güttük” deyip, Bağlantısız Ülkeler dinamiğini Kıbrıs Rum Toplumuna terk etmeye yönelik öz eleştirisinden ders almadan; 1998’de de, Konfederasyon Tezi ile “artık toplumlararası görüşme yok, devletten devlete görüşme” var deyip, bakışımızı dışa değil, Sarayönü’ne çevirdiğimiz zaman, AB dinamiğini Güneye terk ederek tekrarladık.  Ancak bu teze karşı olanlar ve zamanın Değişim Dinamiğini görenlerde, Gündelik sorunların altından başlarını kaldırıp, buna kendilerini ve toplumu odaklayamadılar. Ne idi bu ağır güncel sorun? 1990’da anti demokratik seçim sistemine karşı gelişen demokratik Meclis Boykotu. Muhalif demokratik güçler, kendilerini bu boykota ve demokratik iç siyasi gelişmeye endeksledi. Boykotla birlikte egemen olan güçler de “oh, KKTC Meclisinin %90 artık bizim” rehaveti içinde İki Devlet deyip, kendilerince şer odağı diye tanımladıkları Federasyonu savunanlardan kurtuldukları rehavetine girdiler. Böylece sağı ve solu ile evrensel olarak gelişen zamanın yeni değişim dinamiğini yakalayamadık.
Bu dinamiği Kıbrıs Rum Tarafı yakaladı ve 1990’da Avrupa Birliğine üyelik başvurusu yaptı. Çünkü “Kıbrıs Cumhuriyeti”  AET üyesi idi ve AT evrimleşmesini ve AB dönüşümünü takip ediyordu. Ama onlar bu adımı atarken, Kıbrıs Türk Toplumunda biz, sol ve sağ güçler olarak kendi içimizde günlük ekonomik ve demokratik sorunlarımız üzerinden, bir birimizle didişiyorduk. AB üyelik başvurusu sonucunda Hükümetler Arası Görüşme 1993’te gündeme geldi, o zaman etekler tutuştu. Fakat eteklerin tutuşması akıl yoğunlaşmasını getirmedi. Sonunda 1999’daki AB Helsinki Zirvesi sonucunu Kıbrıs Türk Siyasi Liderliğinin ve Türkiye’nin dünyadaki değişimin zorlaması ile kabul etmesiyle, 1998’de Konfederasyon ve Devletten Devlete Görüşme diyerek terk ettiğimiz Toplumlararası Görüşme masasına yeniden, ama bu kez dünden daha geri bir durumda oturmak zorunda kaldık. Çünkü zamanın dinamiğini yakalayamadığımız için bu kez Toplumlararası Görüşme Masasının diğer tarafında AB adaylık niyeti taşıyan değil, AB üyeliği için Hükümetler arası görüşmeleri tek yanlı ilerletmiş ve üyelik yolunun %50’den fazlasını geçmiş bir Kıbrıs Rum Toplumu oturuyordu.
Bugün yine iki devlet derken ve içimizdeki güncel ekonomik, demokratik ağır sorunlarla kendimizi meşgul ederken; yine zamanın değişen hızlı dinamiğine kendimizi konsantre edemiyoruz. Yani yine zamanın o hızlı gidişi bizi, kendi limanına sürüklüyor. Bu nedenle Güven Yaratıcı Önlemlerle (GYÖ) ilgili olarak inisiyatif alan değil, 1990 sonrası olduğu gibi zamanın bizi sürüklemesine fırsat veriyoruz. Hele Hellim Konusunda ise durum daha vahim. İki devlet mantığının rüzgarındaki KKTC Dışişleri Bakanlığının açıklamasına bakarsanız, bize, Güneyin yeniden ABAD Kararlarına benzer bir darbeyi hiç ders almadan vurmasına zemin sağlandığını görürsünüz.
Halbuki zamanın dinamiğinin getirdiği yeni çelişkiler ve imkanlar var. Kardeşim GYÖ İç Ekonomik sıkıntıların de demokratik problemlerin de çözümüne destek demektir. Hellim Konusundaki gelişme ise günümüzün sorunlardan biri olan Gıda Krizi konusunda bizi de olumlu etkileyecek bir konudur.
Yani zamanın dinamiğini, güncelin hay huyunda kaybolmadan yakalamak ve ona uyum sağlayarak kendimizi bu dinamiğe dahil etmek esas olmalıdır. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Magusalı
Magusalı - 3 yıl Önce

İki devletli çözüm ne getirir ne götürür. Bunu hesaplamak gerekiyor. Mavi vatan da o zaman bölünmeyecek mi? Anavatanın Akdeniz’deki manevra gücü ne olur.? Bunlar stratejik konular.

Turkish power
Turkish power - 3 yıl Önce

Boş lakirti boş

banner471

banner474