En nihayet Hükümet kuruldu. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan toplumsal kırılmaya bu oluşan hükümet modeli maalesef çare olmayacak. Önce koalisyonu oluşturan partilerin protokol imzalandıktan sonra ifade ettiklerine bakalım.
Sayın Erhan Arıklı BRTK’ de yaptığı ve basında yer alan söyleşisinde hükümetin büyük ortağı ve diğer ortağı için ne dedi? “ UBP gibi seçim döneminde her türlü partizanlığı yapan bir partiyle seçime gitmek bize ne kazandırır ne kaybettirir bilmiyoruz” dedi. Daha işin en başında yola çıkarken bu ifade güven olmadığının açık ilanıdır.
Ayni konuşmada her ne kadar Sayın Arıklı, “ Siyasette düne takılıp kalmamak gerekir” demişsede, tartışmalı bir koalisyona evet diyen DP için ise şunları ifade etti.” Fikri Ataoğlu, Serdar Denktaş ve Koral Çağman’ın ilkesel düşünceleri olmadığını gördük”. Bu da yola birlikte çıktıklarına, en az diğeri kadar başlamadan söylenecek söz değildir.
Peki bunlar neden? Çünkü bu hükümet oluşumu iç dinamiklerin oluşmasında etkin olduğu bir biçim değildir. Bir yandan zorunluluk muhtaçlığı, öte taraftan ise Cumhurbaşkanlığı seçim dönemi ve sonrasında oluşan toplumsal kutuplaşmanın sonucudur bu biçim. Bu nedenle bu adım toplumsal kırılmanın azaltılması niyeti ile değil; aksine bunun devamına ihtiyaç duyanların isteğidir. Buna yol açan esas dürtü de hala kutuplaşma penceresinden topluma bakmaya devam eden çevrelerdir.
Bu hükümetin oluşumunda da kendini gösteriyor. Sayın Tahsin Ertoğruloğlu’nun Dışişleri Bakanlığına görevlendirilmesi bunun bir işaretidir. Bu yalnız iç kamuoyu ile dış dünyaya değil, ayni zamanda Avrupa ve dünyaya dönük daha diplomatik adımları düşünmeye başlayan kimi Türkiye politika yapımcılarına bir nevi cevaptır.
Yani kutuplaştırma belli ki Ekim Seçimine kadar devam ettirilecek, hatta artırılacak. Çünkü erkte olanın tavrı, muhalefet edeceklerin de tavrını etkiler. Bu nedenle güç odakları bu yüzden şimdi ellerini artırdı. Ekim Seçimi öncesi en az 8 bin vatandaşlık ta gündeme taşınmışsa; bu seçim öncesi, iradesi hakkında endişe duymaya başlayan tüm kesimleri kutuplaşmaya teşvikten başka bir şey değildir.
Bütün bunlar yaşanırken Meclis Genel Kurulunda kıl üstünde suni çoğunluğu olan, ancak Meclis Komitelerinde azınlıkta olan bu hükümetin ortakları şimdiden; CTP ile HP’yi başta Bütçe olmak üzere halkın ülkenin çıkarı diye baskı altına almaya çalışıyor. İşte o zaman sormak lazım. Bu tartışmalı hükümetin tarafı olan Başbakan Yardımcısı Sayın Arıklı daha yolun başında büyük ortağı UBP’yi, “ seçim döneminde her türlü partizanlığı yapan bir parti” diye tanımladıktan sonra, kim Ekim seçimi öncesi onlara güvenipte partizanlığın dolaylı destekcisi olur? Hele en derin ekonomik kriz şartlarında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, kamu kaynaklarını pervasızca oy için istihdam ve savurganlıkta harcama “ meziyeti” hala akıllarda taze iken buna kim ortak olur? Bu nedenle ‘ halk onları ezer ‘ gibi sünnetci korkusu ifadeleri ile destek aramak değil, bunun olmaması için ne garanti var meselesi gündeme gelmeli.
Hele Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, Parti Başkanlarını Kıbrıs sorunu ile ilgili ziyaret ve değerlendirmelere nezaket için bile olsa davet etmeyen ve kendi dışındaki herkesi yok farzeden, farklılıklara saygı dahi duymayan bir Cumhurbaşkanlığı anlayışı varken ve buna bu hükümet modelinin paydaşları destek olurken, toplumsal temas sağlanamaz. Kutuplaşma, kırılma derinleşir.
Bu yapı yeni siyasi gerilim ve krizleri doğurmaya adaydır. Temennim bunun olmamasıdır. Ama temenni temenni olarak kalır.
Yeni Hükümet mi? Yeni Gerilimler mi?
- 10 Aralık 2020, 09:46
- 145
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi