banner564

‘O’nu çok özlüyoruz’

Çocukları, aramızdan ayrılışının 9’uncu yılında Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ı anlattı ve “O öldükten sonra biz de toplum da babasız kaldı” dedi

‘O’nu çok özlüyoruz’
banner598

Fehmi GÜRDALLI
Rauf Raif Denktaş… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Kurucu Cumhurbaşkanı. 27 Ocak 1924’te Baf’ta hayata açtığı gözlerini, 13 Ocak 2012’de 88’inci yaş gününe günler kala kapadı…  
Annesiz bir çocukluk, babasız bir gençlik geçirdi. Çocukluk ve gençlik döneminde Kıbrıs İngiliz sömürgesindeydi…
İngiltere’deki hukuk tahsili, ardından adaya dönüşüyle başladığı milli mücadele, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) yılları, kısa süren Kıbrıs Cumhuriyeti dönemi, yeniden bir varoluş mücadelesi, adaya giremediği yasaklı olduğu seneler…
1974 Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Federe Devleti ve ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması…  “Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar” dediği, bütün bir hayatı boyunca süren yürüyüş… Müzakere masasında neredeyse 40 yıl… Toplum liderliğinden, Cumhurbaşkanlığına giden süreç, daha da ötesi halkın gönlünde edinilen müstesna yer… 
88 yıllık yaşamı bırakın bir yazıya, kitaplara sığamayacak kadar dolu… Kimi zaman başarılarla, zaferlerle, kimi zaman dayanılması zor büyük acılarla, gözyaşlarıyla…
Bu acıların en büyükleri, şüphesiz tam 3 kez yaşadığı avlat acılarıydı. Kızı Dilek’i 2,5 yaşında, oğulları Münir’i 7 yaşında ve Raif’i 34 yaşındayken kaybetti… Eşi Aydın Denktaş’la, geride kalan 3 evladına, Kıbrıs davasına ve Kur’an’a sarılarak ayakta durmaya çalıştı…
Rauf Raif Denktaş’ın 6 çocuğundan hayatta olan üçü, vefatının 9’uncu yıl dönümünde babalarını anlattı. 
Serdar Denktaş, Ender Denktaş Vangöl ve Değer Denktaş, Rauf Denktaş’ın Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra kullandığı ofisinde, Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) konuştu.
Çocukluktan itibaren babalarıyla ilişkilerini, birlikte yaşadıkları güzel ve zor günleri, unutamadıkları anları dile getiren Serdar Denktaş, Ender Denktaş Vangöl ve Değer Denktaş, “O öldükten sonra sadece biz değil, toplum da babasız kaldı. Onu çok özlüyoruz” dediler.
“Babanızdan kalan en büyük miras ne?” sorusuna yanıtlarıysa net; “Başımızı dik tutabildiğimiz onurlu bir soyadı ve devleti yaşatma arzusu…”

“Ankara’daki çocukluk yılları”
Serdar Denktaş, Ender Denktaş Vangöl ve Değer Denktaş’ın akıllarında kalan ilk anılar 1964’te küçük birer çocukken gittikleri Ankara yıllarına ait.
Serdar Denktaş, o gergin dönemde, adadan ayrılış gününü şöyle anlatıyor:
“Benim aklımda kalan ilk anı 1964’te buradan ayrılışımızdır. Evin, mahallenin her iki tarafı dikenli tellerle çevrilmiş. Evin önündeki merdivenin üzerinde 15 kadar insan. Kimisinin elinde şiş, kimisin elinde çifte. Birkaçının elinde Sten, el yapımı. O günlerde ortaya çıkan söylenti Denktaş’ın ailesinin öldürüleceği yönünde. Çünkü Londra Konferansı dönüşünde Denktaş yasaklı, gelemiyor. Aile ise burada.
İki-üç tane siyah araba geldi. Daha sonra o arabaları Klerides’in gönderdiğini öğrendim. O arabalarla bizi havaalanına götürdüler ve ailece Ankara’ya gittik.  
Ankara’da 6 ay kadar Vedat Çelik’in evinde misafir edildik. Ta ki babam bir yer bulsun kiralayalım, geçelim. Kolay yıllar değildi. Baba çok fazla evde değil. Türk Dışişlerine girişi, koridoruna bile girişi yasaklanmış durumda. Aniden yurt dışına gidiyor, avukatlık mesleğini yürütüyor İngiltere’de, geri geliyor birkaç kuruş kazanarak.”
O dönemde annesinin de sık sık rahatsızlandığını ve ameliyatlar olduğunu anlatan Serdar Denktaş, ağabeyi Raif’in yatılı okulda okuduğunu, kendisinin ve kardeşlerinin orada okula başladığını, babasının yurt dışında, annesinin ise sağlık sorunları yaşadığı dönemde zaman zaman kendilerine amcasının eşinin baktığını hatırlıyor.

Raif’in “Dönelim” baskısı ve Kıbrıs’a özlem

Hatırladığı bir diğer konuysa, sürekli Kıbrıs’a dönmek isteyen ağabeyi Raif’le babası arasındaki sıkıntılar.
“O dört yıl benim açımdan, özellikle Raif’in babamla olan sıkıntılarıyla geçti. Eve geldiğinde Raif yatılı okuldan, okulda arkadaşları kendisini suçladığı için o da babama ‘memleketimize dönmeliyiz, orada olmalıyız’ diye sürekli baskılar yapardı. Bir taraftan Raif’in geri dönelim baskısı, bir taraftan babamın öfkesi. Dönmek ister ama kendi elinde olan bir şey değil. Annemin rahatsızlıkları. Biz de bu sıkıntıları hissederdik, yaşardık. Kolay yıllar değildi açıkçası.”

Mustafa Hacıahmet ile anıları
Kıbrıs’a özlem duyan sadece Raif değil, ailenin tüm fertleriydi aslında. Serdar Denktaş, Mustafa Hacıahmet’in Kıbrıs’tan Ankara’ya gelişinde yaşananları da unutmuyor.
“Aklımda kalan birkaç anı o yıllardan, Allah rahmet eylesin Mustafa Hacıahmet’in Kıbrıs’tan Ankara’ya gelişidir. Kıbrıs’tan geldi ve uçaktan iner inmez bizim eve uğradı. Annemin Mustafa Hacıahmet’in üstüne sarılıp, ‘Kıbrıs kokar ne güzel’ diye ağlamasını hiç belleğimden silemem.  O özlem hep devam etti.”

“Kıbrıs’a muhteşem dönüş”  
Ender Denktaş Vangöl de Rauf Denktaş’ın Kıbrıs’a gelip yakalandığı haberini okula gittiğinde öğrendiğini söylüyor. 
“Yakalandığı gün haberimiz yok bizim, okula gittik. Babamın resmini tahtaya asmışlar, ‘Kıbrıs Kahramanı Rauf Denktaş esir düştü’ diye bir yazı.
Eve geldiğimizde annemizin hıçkıra hıçkıra ağladığını hatırlarım. O sırada Vedat Çelik’in eşi dedi ki, bir komşumuz hastalandı, anneniz onun için ağlar, söylemiyorlar bize. Ama Raif, eve geldiğinde haberi büyük bir coşkuyla aktardı. Hem sevinç, hem üzüntü. Evet yakalandı ama bunun sonucu bizim için Kıbrıs’a gitmek demek ona göre. Çok telaşlı olduğunu hatırlarım Raif’in. Hiç durmazdı yerinde, onun telaşını hatırlarım.
Ve tabii Kıbrıs’a dönüşümüz. O anı hayatım boyunca unutamam. Geldiğimizde meydandaki o yazı… ‘Kırık bir tekneyle bize koştun, şimdi 120 bin Kıbrıslı Türk sana koşuyor’ diye…  Çok güzel bir pankart ve hiç akımdan silinmedi. Kıbrıs Türkü’nün babama o sarılışını görmek, hissetmek. Müthiş bir şeydi. Gidişimiz çok kötüydü ama dönüşümüz muhteşem olmuştu.”

Tatil diye gidilen görevler
Serdar Denktaş, Ankara günlerinde bazen babasının ‘hadi tatile gidiyoruz’ diye aileyi topladığını, ama aslında bunların bir görev ziyareti olduğunu ve ailenin çoğu zaman esas amacı gizlemek amacıyla kullanıldığını da belirtiyor.
Anamur’da ailece gidilen bir tatilin amacının aslında BRT’nin oradaki tesislerini teftiş amacı taşıdığını, bu ziyaretlerin TMT faaliyetleriyle ilgili olduğunu sonradan anlıyor.
“Yine bir gün ava gidiyoruz ‘Serdar sen da gel’ dediler. Koydular beni bir Volkswagen’in içine. Babam, Vedat Çelik, Fuat Veziroğlu. Aralarında da ben otururum. O da meğer TMT ile ilgili açık havada bir toplantı meselesiymiş. Yolda giderken Çelik’in tüfeği patladı ve dam delindi.  Ama şüphe çekmemek için ‘işte çocuk da beraber ava gidiyoruz’ diyorlar. Ankara’nın dışında bir yere gittik. Oturdular, bir şeyler yaptılar. Av? Av yok tabii…”

“Kıbrıs Türk halkı onu omuzlarında taşıdı”
1970’li yıllar, görevi Dr. Fazıl Küçük’ten devraldığı dönemdi. Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı olarak göreve başlamıştı. Zor yıllarda Dr. Küçük’le birlikte halkın sarıldığı isimdi.
Ender Denktaş, babasının o dönemde Kıbrıslı Türkler arasında büyük ilgi gördüğünü ve kendisine güven duyulduğunu anlatıyor.
“O yıllar, bütün halkın ‘Denktaş ne derse olur’ diye düşündüğü yıllardı. Büyük bir güven duyarlardı ona. Toplumu oradan oraya sürükleyen bir yapısı da olduğun için o dönemde, hatta karı-koca kavga etse babamda bulunurlardı, ‘sen bizi barıştır’ diye.
O dönemde gerçekten Kıbrıs Türk halkı onu omuzlarında taşıdı. Gittiğimiz her yerde hep köy girişinden sonuna kadar mersin dalları olurdu. Hatta arabayı kaldırmaya kalkarlardı bazı yerlerde. O dönemlerde gerçekten inanılan, güvenilen bir toplum vardı. Sonrasında da öyleydi, ta ki yabancı mihraklar, Annan Planı döneminde işe karışana kadar…”

Denktaş’ın rüyası ve 1974 Barış Harekâtı
Denktaş ve Kıbrıslı Türkler için dönüm noktalarından biri de hiç şüphesiz 1974 Barış Harekatı’ydı. Türk askerinin adaya ayak basması Kıbrıslı Türkler ve Denktaş’ın yıllardır beklediği bir şeydi. Rüyasında Girne Kapısı’nda gördüğü Atatürk’ün söylediği sözleri hiç unutmadı.
Serdar Denktaş, o günleri babasından dinlemişti.
“1974’e gidiş dönemi. Yine kendi ağzından bize anlattığı, gözleri dolu dolu anlattığı... Atatürk’ü görür rüyasında. Girne Kapısı’nda, ‘konjonktüre dikkat et Denktaş’ diye bir söz söyler Atatürk ve Denktaş uyanır. Bir müddet sonra, dönemin Türkiye Büyükelçisi Asaf İnhan çağırır kendisini. İnhan elçilikteki görüşmede ‘Denktaş konjonktür çok uygun bir noktaya geldi’ deyince babamın elinden düşer çakmak. Ve orada anlatır Asaf İnhan’a rüyasını. ‘Hayırlı olsun yarın Türk askeri adaya geliyor’ demiş Asaf İnhan.”
Serdar Denktaş, babasının o dönemdeki en büyük mutluluklarından birinin de Güney’de mahsur kalan Kıbrıslı Türklerin mübadele anlaşmasıyla Kuzey’e dönmesi olduğunu belirtiyor.
“Birinci ve İkinci Harekât tamamlandıktan sonra en büyük mutluluğu mübadele anlaşmasıydı. Klerides’le vardıkları mutabakat sonucunda bir subaya 5 sivil karşılığında, diğerleri bire bir şeklinde. Kıbrıslı Türklerin silahlarıyla, Atatürk büstleriyle, kimisinin aç bilaç ama mutlulukla dönüşü. Cumhurbaşkanlığı o dönemde mübadele ile gelenlerin ihtiyaçlarını karşılama yeriydi. Sıkıntılı bir dönemin olabildiğince rahat atlatılması için çaba harcadı.”

En büyük üzüntüsü, özlemi, mutluluğu ve başarısı
Çocukları, Denktaş’ın evlat kaybından sonra en üzüldüğü dönemin Annan Planı dönemi ve halkın verdiği destek olduğu görüşünde. 
Serdar Denktaş, Ender Denktaş Vangöl ve Değer Denktaş, babalarının en büyük başarısının KKTC’nin kurulması, en mutlu olduğu anların torunlarıyla geçirdiği vakitler, en büyük özlemininse Türkiye’den iş adamlarının da yatırımlarıyla KKTC’nin kendi kendine yeten, üreten bir ülke haline gelmesi olduğunu belirtiyor.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner473