Kolunu üstüme attı. “Amma uyuyorsun MM,” dedi.
Gözlerimi açtım. Kapalı perdelerin kenarlarında ayışığımsı bir beyazlık vardı. “Daha güneş doğmadı.” dedim.
“Hava bulutlu, bugün güneş doğmayacak,” dedi.
“Uyanmadan önce rüyamda yazımı arıyordum. Ne başını hatırlıyordum ne de bitirip bitirmediğimi.”
“Ben de rüya gördüm,” dedi. “Bana küpe almışsın. Ama durmadan şekil değiştiriyordu. Dikdörtgen oluyordu, halka, sonra top gibi oluyordu. Bulup kulaklarıma takayım da kaybolmasın, dedim.”
“Umarım buldun. Sana bir daha küpe alamam. Enflasyon beni bitirdi.”
Perdeyi çekti. Mavisi ağarmış gökyüzüne takılı ufak tefek bulutlar vardı. Güneş doğmamıştı ama dünyayı aydınlatmıştı.
Kapıya yöneldi. “Nereye gidiyorsun?”
“Çay yapacağım.”
Her sabah bana çay kendine kahve yapıp yatağa getiriyordu. Ben yokken de kendine kahve hazırlayıp yatağa getiriyor muydu yoksa bu iki kişiye has bir şölen mi idi?
Kahvaltıyı da her sabah o hazırlıyordu. Bir gün elbet bıkacaktı ama ayrı ülkelerde yaşadığımız için bunun uzun bir zaman sonra olmasını ümit ediyorum.
Bıkmak, can sıkıntısı, her an her şeyin değiştiği dünyaya ayak uydurmak için bir dürtüdür. “Hayatının kalıplarından çık” komutudur. İnsanı değişik şeyler aramaya ve yapmaya iter.
İter de insan hayatın sıkıntısından kendini kurtarabilir mi?
Hiç sanmıyorum. Hayatı belirli bir rutine, yani tekrara oturmamış bir insan yoktur. Her canınız sıkıldığında değişik bir ülkedeki değişik bir güzel kasabaya kaçabilecek kadar zengin ve bol zamanlı olsanız bile bir süre sonra bu kaçamaklar da bir rutin, bir aynının tekrarı olmaya başlar.
“Dur. Nereye gidiyorsun?”
“Çay yapacağım dedim ya…”
“Bir on dakika daha yatalım ondan sonra. Bugün son günüm.”
Yattığım yerden, sırtımı yastığa dayayınca damlara yukarılardan bakan okaliptüsleri ve denizi görüyorum. İnsan gürültüleri başlamadığı için sessiz, iç açan bir manzara.
İnsanın huzuru bulacağı tek yerin içinde olduğu doğrudur. Söylemesi kolay. İçine bakınca insan orasını bir sürü şeyin depo olarak kullandığını, kıpırdayacak yer kalmadığını görmez mi?
***
Uçağın kapısından çıkınca burnuma yağmur kokusu geliyor. Çevresi sabırsız yolcularla dolu dönen hattan aldığımda bavulumda yağmur damlaları görüyorum. Alandan çıkınca üzerime yağmur iniyor.
“Çoktandır yağıyor mu?” diye ümitle soruyorum beni karşılamaya gelen şoföre.
“Az önce başladı.”
Az sonra da duruyor. Farların aydınlattığı yollar kuru.
Eve vardıktan biraz sonra yağmurun incir yapraklarına serpilirken çıkardığı sesi duyuyorum, ama sevinmeme izin vermiyorum. Bu sesi tanıyorum. Şöyle bir serpip duracak bir yağmurdan geliyor.
Nitekim duruyor da.
Hava kendini benim keyfime göre ayarlayacak değil ya. Yağmuru da yağmursuzluğu da uzun boylu düşünmek istemeyecek kadar yol yorgunuyum.
Yukarı çıkıp bedenimi ben yokken çarşafları değiştirilmiş serin yatağa atıyorum.
Tomorrow is another day. Yarın bir başka gündür.
Yarın başka bir gündür
- 04 Kasım 2021, 10:34
- 2B
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
ece aksoy - 3 yıl Önce
yağmur deniz sesli güzel başka günler size ve hepimize arada güneş de olsun
Ruh İkizi - 3 yıl Önce
Er kişi, kendi cennetini kendi yaratır.
Kimi de ‘cennet cennet’ diye sızlanır, durur!
“Allah düşürmeye” diye de bir söz vardır...
Sayın MM iyi yaşıyor.Tanrı sağlık, sıhhat versin.
Levent - 3 yıl Önce
Metin Bey, yazınızı A day in life adlı müzik parçasını dinlerken okudum:
https://youtu.be/_ooeMXnPuIg
Enflasyon beni de bitirdi diye düşünüyorum ama yarın biraz daha bitirir diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Ahmet - 3 yıl Önce
Can sıkıntısını çok güzel anlatmış sayın MM.
Böyle kaçamaklar da sadra şifa olmuyorsa ne olacak, ha ne?
Beyhan Alkan - 3 yıl Önce
Çoğu zaman yazılarınızda kendime ait bir şeyler buluyorum ve yahut ben de bu yazılara aitim diyorum kader birliği gibi bir şey. Bir uyusturucu gibi insanı sarıp sarmalıyor.
İyiki varsınız