Kıbrıslı Rumların 2004 yılında Annan Planı’nı reddetmesinde kilisenin yanı sıra, iş adamları ve medya önemli rol oynadı...
Kuzey Kıbrıs ekonomisinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu, buna karşın 70 bini aşkın insana her ay devlet tarafından maaş dağıtıldığını açıklayarak, Rum halkına özetle şu korku verilmişti:
“1974’ten beri mallarımızı bedava kullandıkları yetmezmiş gibi, çözüm olması durumunda maaşları da bizim sırtımıza binecek...”
İnsan bu durum karşısında korkmaz mı?..
Rum halkı sandığa giderek, çözüm planını güçlü bir şekilde reddetti...
Güneyde günlük gazete sayısı bizdeki gibi 16 değil, 5’tir...
Kilisenin yanı sıra fanatik EDEK partisinin; yüksek tirajlı Fileleftheros gazetesi üzerinde büyük etkisi vardır...
Kilisenin çizdiği yoldan yürüyen bu gazete, geçtiğimiz yıl içinde Kıbrıs sorunuyla ilgili bir mini anketin sonuçlarını yayınlamıştı...
Buna göre her 3 Kıbrıslı Rum’dan bir tanesi mevcut koşullarda yaşamaktan yana olduğunu söylemiş, iki ayrı devlet formülüne sıcak baktığını belirtmişti...
Kuşkusuz; Kıbrıslı Rumlarda ve Türklerde, çözümle ilgili düşünceler, toplumun refah düzeyi ve güçlü kesimlerin yönlendirmesine göre şekillenir...
Güney Kıbrıs’taki ‘güçlü kesim’ çözümü desteklerse, halkın eğilimi de o yöne kayar...
Güney Kıbrıs’taki medya, iş adamları ve kilise “Çözüm olması durumunda ekonomik açıdan daha da güçlü oluruz, refah düzeyimiz artar” derse, halk onların peşinden gider...
Kıbrıslı Türklerin ekonomik durumu, Rumlardan daha iyi olmadığı sürece; etkili güçler çözümün Rumlar açısından daha iyi olacağı görüşünü savunmaz...
İşte o nedenle KKTC’nin şimdiye kadar çok daha güçlü bir hale gelmesi gerekirdi!..
Yatırımlar teşvik edilmeli
Rumları, kalıcı bir çözüme zorlayabilmek için kuzeydeki ekonominin güçlendirilmesi, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir noktaya gelmesi şarttır...
Bunu başarabilmek hiç de zor değildir...
Türkiye’nin bir milyar 600 milyon liralık altyapı yardımlarının yanı sıra, 90 bini aşkın üniversite öğrencisi ve bir milyon civarındaki Türk turistin akıttığı paraların doğru yönde kullanılması halinde
KKTC’nin sorunları büyük ölçüde azalır...
KKTC’nin sorunları büyük ölçüde azalır...
Daha da iyi bir duruma gelmek için ise; ciddi kararların üretilmesi gerekir...
Laf cambazlığı yaparak ‘özerkleşme’ kelimesinin arkasına saklanmakla ileri adım atılamaz...
Çökmüş telekomünikasyon sistemiyle dünyanın en pahalı ve en kirli elektriği ile daha fazla yol alınamaz...
Türkiye’den gelen suyu tüm bölgelere dağıtmak yerine; denize akıtmakla tarımsal üretim artırılamaz...
KKTC’nin çok hızlı bir şekilde ‘Ekonomik protokolün’ gereklerini yerine getirmesi ve yatırımcılara ‘eziyet’ çektirmekten vazgeçmesi halinde; sadece Türkiye’den değil, dış ülkelerden de buraya para akışının artması mümkündür...
Onlar ne yapıyor?
“Sahillerimiz yağmalanıyor” diyerek, yatırımcılara saldırmak yerine, güneye giden yabancıların yaptıklarına bakmak doğru olandır...
Sadece 25 milyon Euro’luk bir yatırım için Lübnanlı şirkete, denizin içinde özel adacık inşa etme izni verdiler...
Marina Projesi ile gelen Mısırlı iş adamının ayaklarına kırmızı halı serdiler...
Larnaka Havaalanı civarında ‘serbest bölge’ kurmaları için Çinli yatırımcılara akıl almaz teşvikler sundular...
Örnekler daha da çoğaltılabilir...
Önemli olan iş yapmasını becerebilmektir...
Küçük hesaplarla veya kişisel kaprislerle bir yere gidilemez...
Gidilmediği zaman ise, ekonomi şimdiki gibi dibe vurur...
Müzakere masasında gücünüz kalmaz...
“Bize muhtaçsınız” diyerek, akıl almaz tavizler isterler...
O tavizleri verdiğiniz zaman ise, 1974 öncesine dönersiniz...
Ve bu kez değil 11 yıl 110 yıl bekleseniz de gelemezler...