Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker’in, Rum sevdalısı olduğunu çok iyi biliyoruz...
Kaynağımız nedir diye sorarsanız; Rum basınıdır...
Lüksemburg’un eski Başbakanı olan Juncker’in, AB Komisyonu Başkanı seçilmesi için çok çalıştıklarını ve o’nun mükemmel bir dost olduğunu onlarca kez yazdılar...
Dolayısıyla kaynağımız sağlamdır...
Kıbrıslı Türkler olarak; Juncker’in bu özelliğini bildiğimiz halde, bir süre önce ‘Kıbrıs Türk Masası’nın yetkilerini bertaraf ederek, yönetimini üzerine alması karşısında ses çıkarmadık...
Hazreti İsa’nın sözünü ettiği gibi ‘birisi bizlere bir tokat vuruyorsa, öteki yanağımızı uzatıyoruz’...
Tabi bunun da bir sınırı vardır...
Yanakların ikisi de tokatlandıktan sonra üçüncüsüne elbette müsade etmeyiz...
Juncker; Kıbrıs Türk Masası Başkanı olarak Yardımcısı Valdis Dombrovskis’i Kıbrıs’a gönderme kararı aldı...
Bravo!!!
Yerinde bir karar...
Fakat; Kıbrıs Türk Masası Yöneticisi sıfatıyla adaya gelecek olan bu zat-ı muhterem; Güney Kıbrıs’ta Anastasiadis’ten başlayarak, Meclis Başkanı, bakanlar, bazı dernek yetkilileriyle görüşme programı hazırlarken, Kuzey Kıbrıs’a 15 dakikalık bir zaman ayırmış...
“Sadece 15 dakika için Akıncı’yı görebilirim” demiş...
Rezalete bakın siz...
Sözde Kıbrıslı Türklere yardım ve AB ile uyumlaştırma amacıyla oluşturulan bir masanın yöneticisi adaya gelecek ve Kıbrıslı Türklerin liderine sadece 15 dakikalık zaman ayıracak!..
Müthiş bir utanmazlık...
İnsanlık adına yüz karası...
Rezalet...
Skandalın en büyüğü...
Ağzının payını aldı
İşin bu noktasında Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da sabrı taştı...
Akıncı "Bu türden ziyaretler yapacaklarsa hiç gelmesinler daha iyi" dedi...
Ağzına sağlık...
Çok daha sert bir açıklama da yapabilirdi...
Ama diplomatik dilde söylediklerini alkışlıyoruz...
Çözüm istiyoruz diye, hiç kimsenin bizleri aşağılamasını ve görmezden gelmesini kabul edemeyiz...
İster Juncker olsun, isterse Dombrovskis...
Buyursun güneyde güzel vakit geçirsin...
Kilisenin mahzeninde yıllanmış şaraplarla ona en güzel hizmeti sunacaklarına hiç kuşkumuz yoktur...
İki yüzlü siyaset
Kuşkusuz bu noktada, Rumlara da söyleyeceklerimiz vardır...
Bizleri müzakere masasında oyalarken, diğer yandan silahlanmaya devam ediyorlar...
Türk askerinin adadan çekilmesini şart koşarken, Rum ordusuna Yunanistan’dan 3 bin gönüllü asker getirme kararı alıyorlar...
Yunanistan, Mısır ve İsrail’le ‘Ortak Savunma’ anlaşmaları imzalıyorlar...
Doğal gazda “Kıbrıslı Türklerin de hakkı vardır” dedikleri halde, daha geçtiğimiz ay içinde üçüncü sondaj anlaşması için tek yanlı ihaleye çıkma kararı aldılar...
Tüm bu yapılanları büyük bir üzüntü ve ibretle izlemeye devam ediyoruz...
Dünya kamuoyu tarafından suçlanmamak için müzakereleri bozguna uğratacak adımlar atmaktan kaçınıyoruz...
Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yaptığımız tek şey; dünkü su anlaşmasıdır...
Ve bu anlaşma, kuraklıktan kıvranan Kıbrıslı Türklere hayat vermeyi öngören bir anlaşmadır...
Bunun, askeri anlaşmalara benzer bir yanı da yoktur...
Ne var ki; sürekli askeri anlaşmalar imzalayan Rum tarafı, diğer yandan Türkiye ile KKTC arasında su anlaşması yapılmasını “kabul edilemez” olarak niteleyip, müzakerelerin bu yüzden bozulabileceğini söyleyebiliyor...
Müthiş bir pişkinlik...
Kıbrıslı Türklere yönelik tehdit ve şantaj politikası...
Bu politikanın ne insanlığa, ne de iki toplumun yakınlaşmasına faydası vardır...
Tam tersi geleceğe yönelik endişelerimizi artırıcı niteliktedir...
İyi niyetimizi ve çözüm arzularımızı darbeleyip, güzel ülkemizin yeniden bütünleşmesi umutlarını bertaraf ediyorlar...
Gelinen noktada, Kıbrıs Türk siyasetinin daha aktif bir tanıtım kampanyası düzenlemesi ve iki tarafın yaptıklarını tüm dünyaya anlatması kaçınılmazdır...
Kabuğumuza çekilmekle haklarımızı elde edemeyiz...
hepsi güzel de sn akar bu bizim meşhur eylemciler varya hani türkiye azıcık ağzını açsa bizi aşağılamaya hakkın yok derler bu durumda bakalım ne yapacakalr. eminim tek bir ses olmayacak