banner564

Troyka’ya gerek duymadan

   Kıbrıslı Rumlar son 40 yılda ikinci büyük felaketi yaşıyorlar...
   Birincisi; 15 Temmuz Cunta darbesi ile başlayan savaş ve bu yüzden kaybedilen insanlar, mallar, mülkler...
   İkincisi; bankalarla birlikte ekonominin çökmesi...
   İlk felaketin yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek için 20 yıl harcadılar...
   Kıbrıs sorunu çözümsüz kalırsa, ikinci felaket için de bu kadar süreye ihtiyaçları olacak...
   Bankaları çökmüş, insanları fakirleşmiş küçük bir ülkenin, sadece Avrupa’ya 17 milyar Euro borç yapması dikkat çekicidir...
   Sağlanan kredilerin belirli aralıklarla ödenmesi için, çok ciddi önlemlere ihtiyaç vardır...
   Bankalarda 100 bin Euro’nun üzerindeki mevduatlardan yüzde 40 kesinti yaptılar, ama bu da yetmedi...
   Karlı kamu kuruluşlarını dahi özelleştirmeye çıkardılar...
   Rum Radyo ve Televizyon Kurumu’nda gereksiz kanalları kapatıp, programlarda ve personel sayısında yarı yarıya azaltmaya gittiler...
   Kamudan emekli olanların yerine yeni istihdam yapmadılar...
   İşsizlik ödeneklerini 6 ay ile sınırladılar...
   Hava Yolları’nı gözden çıkardılar...
   Ekonominin durgunluğuna aldırmadan KDV oranlarını artırmak zorunda kaldılar...
   Özetlemek gerekirse, kredi sağlayıcısı AB Troykası ne istediyse onu yaptılar...
Siyaset böyle devam edemez
   Rum tarafı; ekonomik konularda yabancıların söylediklerini yapmak zorunda kalırken, ırkçı siyaset anlayışının hala devam etmesi dikkat çekicidir...
   Böylesi bir anlayış, Kıbrıslı Rumların geleceği açısından tehlikelidir...
   Gelinen aşamada, herkesin bu gerçekleri görmesi ve Kıbrıs Rum siyasetinde yeni bir anlayışı gündeme getirmesi gerekiyor...
   Avrupa Birliği’ne üye olmuş, bu sayede 200 binin üzerinde AB vatandaşına kapılarını açmak zorunda kalmış bir ülke, adanın gerçek sahiplerinden biri olan Kıbrıslı Türkleri dışlama anlayışını sürdüremez...
   Sürdürmeye devam etmesi, her 20 yılda bir, hatta daha sık aralıklarla felaket yaşamak, ayrıca bölünmüşlüğü kalıcı hale getirmek demektir...
   Öyleyse yapmaları gereken şey nedir?..
   Siyasette yeniden yapılanma...
   Irkçı anlayışları terk eden, tüm ülke insanına hizmet edecek yeni bir Avrupalı anlayışı gündeme getirmektir...
   AB bu konuda güneydeki cesur siyasi isimleri desteklemeli, yol göstericilik olmalıdır...
   Ayrıca, düşmanlık tohumları saçan Rum medyasının yeniden şekillenmesine maddi ve manevi destek sağlamalıdır...
   Bunu yaparken, Rumlara şu mesajı vermelidir:
   “Değişmezseniz, Kıbrıslı Türklerle doğrudan ticareti başlatırız...”
   Sadece 3 Arap, 3 de Avrupa ülkesinden kalkan uçakların Ercan’a direkt uçması, KKTC ekonomisini uçurmaya yeter...
   Böylece kuzeyin ekinomisi, güneyden de güçlü hale gelir ve çözüm konusunda karşı tarafı zorlayıcı olur...
Kuzeyde neler yapılmalı?
   Rum siyasetinin yeniden yapılanmasından söz ederken, Kıbrıs Türk siyasetindeki çöküntüyü görmezden gelemeyiz...
   Hemen tüm partiler, işe yaramaz bir sistem sayesinde bataklığa gömülmüş durumdadır...
   Halkın siyasi partilere ve siyasilere güveni de sıfırlanmış durumdadır...
   Böylesi bir yapıda ülkenin sorunları çözümlenemez, ileriye yönelik ciddi adımlar atılamaz...
   Arap ülkelerinden ve Avrupadan kalkacak uçaklarla ülkemize getireceğimiz insanları memnun bırakacak bir çevre yaratılamaz...
   Yollarımıza ve binalarımıza yeni düzenlemeler getirecek,  çarpık yerleşim görüntüsünü ortadan kaldıracak önlemler alınamaz...
   Yatırımları ‘gerçek anlamda’ teşvik edecek uygulamalar başlatılamaz... 
   Öyleyse; kuzeyde ilk iş olarak yeni bir siyaset anlayışını egemen kılmalıyız...
   Bu sayede gümrük duvarlarını yerle bir ederek, Kuzey Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’in en ucuz bölgesi haline getirmeliyiz...
   Peki bunları kim yapacak?..
   Yeni siyasi oluşumlar...
   Hiç zaman kaybetmeden, yeni Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, Başkanlık sistemine geçiş yapılmalıdır...
   Mevcut sistemin hem çok lüks, hem de işe yaramaz olduğunu kabul ederek, doğru yolu bulmalıyız...
   Bu kadar önemli bir konuyu Meclis’teki 50 kişinin insafına bırakamayız...
   Onlar bir daha seçilmeyecekleri düşüncesiyle ‘tek bölge’ sistemini dahi kabul etmiyorlar...
   Bir ayda anayasayı değiştirmeye kalkışanlar, basit bir seçim sistemini değiştirmeye yanaşmıyorlar...
   Siyasi partileri denetim altına alacak önlemlerden kaçıyorlar...
   Milletvekillerinin ikinci iş yapmasını yasaklamayı reddediyorlar...
   Ankara’yı, Troyka gibi hareket etmeye zorluyorlar...
   Halbuki; herhangi bir baskı veya talep gelmeden doğru yolu kendimiz bulmalıyız...
   Hem de çok kısa bir süre içinde...
YORUM EKLE

banner608

banner474