ABD Başkanı Sayın Tramp, Wisconsin'de bir fabrikada işçiler ve öğrenciler önünde yeni bir kararname imzaladı.
Söz konusu kararname "Amerikan malı al, Amerikalı çalıştır" başlığı taşıyor.
Daha evvel nitelikli yabancı iş gücünün ABD'de çalışması ile ilgili çıkartılan kararnameyi değiştiren bu kararname, yabancı iş gücüne sınırlama getirmiyor.
Aynı zamanda Amerikan Hükümetine, ABD sanayi ve savunma endüstrisini korumak ve geliştirmek için Federal yardımlar ve alımların bu hedef doğrultusunda düzenlenmesi görevini de vermektedir.
Söz konusu Karanamenin imzasında hazır bulunan işçi ve öğrencilere dönük yaptığı konuşmada Sayın Tramp, aynı zamanda Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşmasını (NAFTA) da kaldırmak veya değiştirme mesajını da verdi.
Bu antlaşma ABD, Kanada ve Meksika arasındaki ticareti serbestleştiren bir özellik taşımaktadır. Çünkü Kararnamenin imzalandığı ve konuşmanın yapıldığı ABD eyaleti Wisconsin, özellikle mandıra çiftçiliği üretiminde etkin olan bir yerdir.
Bu eyalet ise Kanada ile bu çerçevede oluşan yapıdan şikayetçi olan ve özellikle Kanada'nın peynir yapımında kullanılan süte ithalat vergisi uygulamasından şikayetçi olan bir yapıya da sahiptir.
Yani yalnızca sanayi ve savunma endüstlerini değil, aynı zamanda Amerikan tarım sektörünü de koruma adımının mesajını net olarak verdi Sayın Tramp...
1968 dalgası yerini...
Kısacası globalizmin en büyük aktörü ABD, kendi sanayi, tarım ve savunma sektörleri için yeni bir politika ayarı ve düzenlemesi yapmaktadır.
Bu yeni politika için Amerikan Başkanı, orta sınıfın kendisine destek olması için yabancı iş gücünün düşük ücreti teşvik ettiğini söylerken, tarım sektörüne de mesaj vermektedir.
Bu anlayış muhafazakârlığı öne alırken, kadın haklarını tartışma haline getiriyor, aynı zamanda yabancı düşmanlığını ve milliyetçiliği de öne koyuyor.
Bu anlayışında demokrasi, özgürlükler ve basın üzerine patlayacağı çok açıktır.
Kısacası, 1968 sonrası dünyada gelişen demokratik, devrimci, liberal, evrensel değişim, artık muhafazakar, içe kapanmacı, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve anti- demokratik yaklaşımlarla tehdit edilmeye başlamıştır.
Bu değişimi devrimci, demokrat ve liberal eğilimler zamanında ele alamamıştır. Dolayısı ile globalizmin ortaya çıkarttığı sorunları şimdi, muhafazakar eğilimler içe kapanmacı, milliyetçi ve din eğilimli siyasi yaklaşımlarını, popülizimle boyayayarak, anti - demokratik uygulamalarla kendi dar çıkarları için gündeme almışlardır.
İngiltere'deki Brexit'in, Fransa'daki Le Pen hareketinin Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yükselen yeni radikal sağın gerisinde yatan budur.
Bunun Türkiye ve Yunanistan'ı ve diğer ülkeleri etkilemediğini düşünmek mümkün değildir. Türkiye'deki gelişmeler, Yunanistan'da yükselen Neo -Nazi eğilimler bize bunu göstermektedir.
Aynı şekilde bu gelişmelerin Kıbrıs'ın Kuzey ve Güneyini de etkilemediğini düşünmek mümkün değildir. Güneyde gelişen ırkçı saldırılar, Kuzeyde kendini gösteren çözüm karşıtlığı ve popülizim bunun ilk ciddi belirtileridir.
Dolayısı ile dünya ve bölgemiz daha da çetin olumsuz siyasi gelişmeler içine doğru sürüklenme potansiyeli gösteriyor. Tıpkı 1. ve 2. Dünya savaşlarında olduğu gibi halkların emekçileri ve demokratları ile liberallerinin birbirini kendi dar ulusal çıkarları için boğazladığı gibi. Orta Doğu'daki ateşe, şimdi nükleer savaşın dahi konuşulduğu Kore krizinin eklendiği bu ortamda biz ne ile uğraşıyoruz?
Ekonomi ciddi kırılma işaretleri veriyor. Geçim derdi her insanı sardı. Toplumda bulunan fay kırıklarında ciddi bir enerji birikmesi oluşuyor. Bunu göremiyoruz. Hala dünden yani, mini - fetik zamanından kalma kısır siyasi gündemlerle birbirimizi boğma peşinde koşuyoruz.