banner564

Tanınmayı da Rumlardan istemek mi gerekiyor acaba?


Son günlerin en popüler iki konusundan biri, KKTC’nin Astana’daki Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’ne davet edilmemesi; diğeri ise Pile’ye yol yapılması karşılığında ara bölgedeki bazı arazilerin mülk sahiplerinin kullanımına açılmasıdır.
KKTC yetkilileri bu iki konudaki demeçlerinde Rum tarafını suçlamaya önem vermiş görünüyorlar. Cumhurbaşkanı Tatar, konu ile ilgili açıklamasında TDT ile ilişkilerimizi özetlemiş ve “Tüm bu gelişmeleri müteakip, on yıllardır devam eden Rum zihniyeti teyakkuza geçmiş, Avrupa Birliği de dahil olmak üzere haksız ve hukuksuz şekilde üye oldukları tüm uluslararası örgütler ve ülkeler nezdinde KKTC’ye uygulanan izolasyonda milim iyileşme olmaması adına canla başla verdikleri uğraşın dozunu arttırmışlardır.
Rum liderliğinin bu kötü niyetli siyaseti, Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletler nezdinde de, tehdit de dahil olmak üzere, çeşitli çevreleri kullanma vasıtasıyla yoğun şekilde devam etmektedir. "Türk Devri" temasıyla düzenlenen bu yılki zirveye bu nedenlerden dolayı katılım gösteremedik.”
Benim bundan anladığım, Kıbrıs adına AB üyeliği devam ettiği sürece Rum tarafının elinde güçlü bir ‘baskı mekanizması’ olacağıdır. AB yetkililerinin Orta Asya’nın beş devletine “seçiminizi doğru yapmalısınız” şeklinde uyarı yapmış olduğu da kısa süre önce basına yansımıştı zaten.
Rum tarafının ‘kötü niyeti’ denilen şeyin ise, “KKTC’nin Türk devletleri tarafından olduğu gibi başka herhangi bir devlet tarafından tanınmasını önlemek” olduğunu zannediyorum. Rumlar bu ‘niyet’ ile çalışıyorlar ve biz de buna ‘kötü’ diyoruz. Kıbrıslı Türkler için kötü; Rumlar için “iyi”… Demek ki Rumlar bize değil; kendilerine çalışıyorlar! Bildiğim kadarıyla da anlaşma olmadığı sürece herkes kendine çalışmaya devam edecek.
Bu durumda aklımıza başka bir soru gelmesi gerekiyor: Bu kötü niyetli çalışmaları nasıl aşacağız? KKTC’nin tanınması hedefimiz varsa, bu hedefe ulaşmak için ne yapacağız?
Bu sorunun yanıtını de bu hedefi katı bir şekilde gündemimizde tutanların vermesi gerekiyor.
Pile bölgesindeki gelişmeleri de benzer bir şekilde okumak gerekir diye düşünüyorum. Bizim taraf Yiğitler-Pile yolunun yapılmasını, Rum tarafı ise Pile’nin kuzeyinde kalan arazilerin kullanıma açılmasını istiyordu. Birleşmiş Milletler bizimle yol konusunda anlaşırken Rum tarafı ile de inkişaf konusunda anlaşmış görünüyor. Birleşmiş Milletler, Rum tarafını ‘Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’ olarak tanıyor zaten… Ada’da onların kabulü ile hizmet verdiklerini biliyorlar. Onlara kabul ettiremedikleri şeyleri yapmıyorlar! Rum tarafı Pile konusunda da “kendine çalışmış” görünüyor.
Sonuçta KKTC’nin tanınması da ada üzerindeki bazı düzenlemelerin yapılması da, gidip gelip Rum tarafının onayına bağlı oluyor. Rumlar da “kötü niyetli” çalışmalarını devam ettirecek gibi görünüyor.
Rum tarafının “kötü niyetli” çalışmalarını nasıl engelleyeceğiz? Bu kötü niyetli çalışmalar devam etse bile KKTC’yi tanıtmamız veya diğer hedeflerimize ulaşmamız nasıl mümkün olabilecek?
Cumhurbaşkanı Tatar, “çıktığımız bu yoldan caymayacağız” da diyor ve kararlılık gösteriyor. Caymayalım ama hedefe nasıl gideceğimizi planlamakta da yarar var. 
Acaba devletimizi öncelikle ve özellikle, Rum tarafına mı tanıtalım? 

YORUM EKLE

banner471

banner473