banner564

Savaşın bulaşması

Yanı başımızdaki savaş acımasızlığı ile devam ediyor, Dün Gazze’nin vahşice bombalanmasını izliyorduk, bugün Beyrut’un. Binaların, evlerin,  tüm alt yapıların yıkılışını, insanların kadın, çocuk, erkek soy kırımdan geçirilmesini görüyor, okuyor ve kahroluyoruz.
Bu savaş bizde ve Türkiye’de de infialle birlikte endişe de yaratıyor. Bize de bulaşır mı? Bu endişenin bizde ve Türkiye’de farklı nedenleri var. Bizdeki hakim endişe kaynağı, atılan füzeler, bir nedenle memlekete de düşer mi? Geçen hafta evin önünde, gök yüzünde İran’dan atılan füzelerin havadaki infilakını ve RAF savaş uçaklarının onları karşılama uçuşlarını izledik.
Bu endişe, Türkiye’de ise bir başka.  Kamuoyunun bir kısmı, bu vahşi saldırıya karşı Türkiye’nin savaşa girmesi gerektiğini duygusal ve ideolojik nedenlerle konuşuyor. Ancak Türkiye’nin siyaset yapımcıları, zamanında Suriye’ye yönelik izlenen yanlış siyasetin, sonuç olarak ne kadar büyük sorunlara yol açtığının tecrübesi ile serin kanlı olmaya dikkat ediyor. Fakat siyasetin esası bu imiş gibi, aynı zamanda İsrail’in faşist hükümetinin bu vahşeti karşısında infial içinde olan toplumun duygularına da iç siyasi hesaplarla seslenmek de öne çıkıyor. 
Ama en önemli endişe ise İsrail’in hedefinde Türkiye olduğuna dairdir. Bu artık o denli bir hal aldı ki TBMM konuyu görüşmek için kapalı oturum gerçekleştiriyor. İşte bu beni çok düşündürüyor. Çünkü Türkiye NATO üyesidir. İsrail değil. Ancak İsrail’in NATO’nun başı olan ABD ve diğer etkili üyeleri İngiltere, Almanya, Fransa ile çok yakın bağları ve siyasi, askeri, ekonomik, stratejik ortaklıkları olduğu biliniyor. Peki NATO üyesi olan Türkiye’ye İsrail saldıracaksa, o zaman NATO ne yapacak? O zaman buna tepkisiz kalabilecekse, bu örgüt üyeliğinin ne anlamı olur? Üstelik İsrail’in bu aşamada her halde aklını peynir ekmekle değil, ama katıksız yemesi gerekir. 
Biz Kıbrıs’ta yaşıyoruz. Yakından görüyoruz.  İsrail’in bu faşist yönetiminin pervasız saldırganlığına yönelik tepkileri göğüslemek için ABD’nin uçak ve savaş gemileri, Larnaka limanı açıklarında demirledi. Bunların görevinin İsrail’in saldırıya uğramasını engellemek. Aynı zamanda İran’ın son füze saldırısından sonra, ABD yönetiminin yaptığı açıklamada;   İsrail ile birlikte buna misilleme yapma ortaklığı ifadesi de yer alınca; bu olayı, buna  yönelik ön hazırlık olarak da değerlendirmek mümkün olabiliyor. O zaman endişe daha da artar.  Ancak ifade etmekten kaçınmayacağım bir gerçek var. İsrail neden Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri Ürdün, Mısır gibi ülkeleri hedef almıyor ve Türkiye’ye saldıracak? Bu ülkelerin yönetimleri diyelim ki büyük güçlerin kontrolünde? Peki halkları? Gazze’de ve Beyrut’ta yaşanan vahşete duyarsız mı? Hiç sanmıyorum. Baksanıza İsrail’in faşist yönetimi, Arap dünyasının yakından izlediği El Cezire tv yayınlarına engel  koydu. Çünkü   Arap kamuoyu bu konuda çok duyarlıdır. Yönetimleri bugün etkileseler bile halkların içinde büyüyen öfkeyi, kolay kolay gideremezler.  Yani Arap halklarının içinde yakın gelecekte oluşacak reaksiyonlara da  gebelik ilerliyor. 
İsrail’in faşist yönetiminin bu kabul edilemez saldırganlığını, yalnız askeri önlemlerle engellemek mümkün değilse;  o zaman halkların demokratik, siyasi, ahlaki gücünü öne almak gerekir. Bunu da dini ve etnik temelle değil, insani ve demokratik değerlerle beslemek gerekir. Silahsız gücü; yani halkların sivil gücünü;   diplomatik, demokratik değerlerle besleyip, Orta Doğu, Avrupa ve Dünyada etkin kılmak gerekir. Üstelik, Üçüncü Dünya savaşı çıkması endişesi,  dünya halkları indinde bunu daha da geliştirir.
 

YORUM EKLE

banner471

banner474