Ekonomik krizi; siyasi alandaki kriz, boşluk ve başıbozukluk daha da derinleştiriyor. Öyle bir noktaya geldik ki tercih meselesi öne çıkıyor. Kimisinin tercihi kendi egosu, siyasi ikbali, partisel çıkarı, makamını korumak veya yeni makam sahibi olmak olabilir. Kimisi, ekonomik, siyasi kriz derinleşsin ve siyaset alanında kendi siyasi ve ideolojik yolu açılsın tercihine sahip olabilir.
Ancak hiç göz ardı edilmemesi gereken bir tercih daha vardır. Bu da en geniş halk kitlelerinin hangi kesimden veya görüşten olursa olsun huzur ve esenlik içinde sağlıklı yaşam tercihidir. Dolayısı ile siyasi alanda görev alan insanların dikkate alması gereken ise esasında bu tercih olmalıdır.
Bu bakımdan bu siyasi ve ekonomik krizi kimse tek başına göğüsleyemez. Bu öyle “tek başına iktidar” hevesi ve söylemleri ile aşılamaz. Ama aynı zamanda bugün bir anlamda, ekonomik kriz ve siyasi krizlerin sorumlusu olan siyasi güçleri de toptan yok saymakla bu aşılamaz. Çünkü bu şartlarda kimse kimseyi yok sayarak bu ağır toplumsal ve ekonomik sorunu aşamaz. Yaşanan onca temel soruna karşın enflasyon ve bunu tetikleyen döviz krizini yok sayarak, “devlet gelirleri ağır ağır artıyor” söylemi ile esas sorunu göz ardı eden ifadelerle bu hiç aşılamaz. Bunun karşıtı olarak yaşanan demokratik sorunlara dönük, halk iradesine yönelik müdahalelere, gelişi güzel vatandaşlık dağıtımına dönük haklı tepkilere karşın yalnız bunu temel alan, ama ekonomik durumu göz ardı eden alternatif yaklaşımlarla da bu aşılamaz.
Bu ağır siyasi ve ekonomik kriz şartında gerek siyaset alanında gerekse sivil toplum mecrasında yer alan tüm unsur ve aktörlerin bir adım geri çekilip ortama biraz daha yukarıdan bakması gerekir. Herkes ortak payda için bir birine dönük ifade, dil ve üslubunu öncelikle gözden geçirmelidir. Bunun öncüsü ise Cumhurbaşkanı Sayın Tatar olmalıdır.
Bakın yakın geçmişimizde bir 4’lü Koalisyon yaşandı. Bu dörtlü koalisyonun Hükümet Programında Kıbrıs Sorunu gibi temel bir sorunda hemen hemen hiçbir şey yazılmadı. Biliyoruz ki CTP ve TDP Federal Kıbrıs vurgusuna önem verir. DP ise buna itiraz eder. HP ise Federal vurguya sıcak değildi. Ancak o toplumsal momentte 4 parti de hükümetin programına bu konuda bir şey yazmadı, ama bir döviz krizine karşın toplumu yıkıma götürmedi. Aksine zorluğa karşın buna göğüs germe adımları ciddi ciddi atıldı. Üstelik Hükümet Programında Kıbrıs Sorununa dönük bir şey yazmamasına ve her parti kendi görüşüne sadık olsa bile, ortak olarak bu sorunla ilgili BM, AB ve Güneyle sağlıklı ilişki kurarlarken, Türkiye ile de yararlı iletişim ve ortak politika alanında etkili ve verimli ilişkiyi kurdular. Ama bu 4’lü koalisyon, “benden olsun da isterse çamurdan olsun” dar anlayışı ile yıkıldı. Ne oldu? Ne Kıbrıs Sorununda ne Türkiye ile ilişkilerde ne de ekonomik, demokratik alanda içte bir arpa boyu yol almadık. Yol almayı bırakın her alanda ciddi sorunlarla yüz yüze geldik.
Bu bakımdan bu aşamada, cepheleşmeye değil aksine, farklı toplumsal kesimler ile siyasi güçlerin ortak payda bulma ortamını yaratmaya ihtiyacımız var. Kimse tek başına, tek siyasi güçle ve yalnız kendisi bu yükün altından toplumu çıkaramaz. Bunun için başta CB Sayın Tatar olmak üzere Türkiye siyasi yetkililerinin de tüm toplumu, hamaset ve buyurganlıktan uzak sıcak bir dille saracak söylemleri ile ilk adımları atmaları gerekir.
Sarılma mı? Kopma mı?
- 21 Ekim 2021, 09:21
- 335
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi