Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği, “sağlık sistemindeki eksiklikler giderilmeden ve organizasyon tamamlanmadan, ülkenin hava ve sınır kapılarının yüksek riskli ülkelerden gelecek yolculara karantinasız olarak açılmasını düzenleyen Bakanlar Kurulu kararlarının iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle” Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı dava konusunda basın toplantısı düzenledi.
Birlik başkanı Dr. Özlem Gürkut basın bildirini paylaştı:
Aralık 2019 sonu dünyada ilk koronavirüs vakaları bildirilmeye başlandı. 24 Ocak 2020 sağlık bakanlığına hekimler tarafından ilk uyarı ve devamında bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları başladı. Şubat sonu hastane yangını ile kriz yönetiminin olmadığı anlaşıldı. 10 Mart 2020 ülkemizde ilk vaka- sağlık sistemi hazır olmadığı için ilk vakayla kapanmak zorunda kalındı.
Kapanmanın amacı:
Çok sayıda insanın ayni anda hasta olmasını ve sağlık sisteminin yetersiz kalmasını engellemek, eksikliklerin giderilmesine imkân sağlayacak zamanı kazanmaktı.
Neler yapılmalıydı:
2018’den beri yürürlükte olan bulaşıcı hastalıklar yasasına göre komiteler kurulmalıydı,
Etkilenen tüm sektörlerin temsilcileri ile koordineli çalışma başlatılmalıydı, topluma düzenli, güvenli bilgi akışı sağlanmalıydı, hastalık için risk grubunu oluşturan toplum kesimi hesaplanmalı, ülke risk haritası çıkartılarak beklenen hasta sayısına uygun hazırlıklar yapılmalıydı, sağlık sistemindeki eksik yatak, cihaz, ilaç, malzeme, personel giderilmeli- eğitim ve organizasyon yapılmalı-yol haritası oluşturulmalıydı, COVID-19 dışı hastaları korumak için, bulaşma hızını azaltmak için gerekli ayrı bir pandemi hastanesi yapılması için derhal çalışma başlatılmalıydı, teknolojiden yararlanılarak temaslı takip programı oluşturulmalıydı.
Hükümet ve Sağlık Bakanlığı ne yaptı?
Ülkenin en büyük ve en kritik hizmetleri veren hastanesi olan Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ndeki diğer hizmetleri durdurdu ve orayı pandemi hastanesine dönüştürdü.
COVID-19 tanısı alan hastalar için ek bir hastane alanı yaratılmadığı ve normalde kalp/diyabet/felç gibi hastaların yatırılacağı servislerde, onları tedavi edecek sağlık çalışanları ile COVID-19 hastalarını tedavi ettiği için COVID dışı hastalara da çok acil bir durum olmadıkça hastaneye gelmeyin çağrısında bulundu.
İnsanlarımız evlerinde kapalı, sağlık sisteminin iyileştirilmesini beklerken, işlerini kaybetme, işyerlerinin kapanması/batması tehlikesiyle yüzleştiler.
Uzayan karantina sonucu ekonomimiz çökme-ülkemiz açlık sınırına geldi.
Sağlık sisteminin eksiklikleri bir türlü tamamlanamadı:
*Önceden olmayan covid hastaları için ek yatak kapasitesi ve izolasyon odaları yaratılmadı,
*Yoğun bakım kapasitemizi artırmak için tüm toplumun, kurumlarımızın, örgütlerimizin, UNDP’nin bağışları ile sağlanan ventilatörler depolarda bekletildi,
*Pandemi hastanesi yılan hikayesine döndü,
*COVID-19 tanısı için gerekli düşük doz çekim özelliğine sahip bilgisayarlı tomografi cihazı alınmadı,
*Bronkoskopi cihazı arızalı diye hastalar sevk edilmeye devam edildi…
Sağlık örgütlerinin uyarıları sonucu alınan erken toplumsal tedbirlere halkımızın uyumu sonucu Nisan ortasından sonra yeni COVID-19 vakası saptanmadığından ülkede 4 Mayıs’ta tedbirler kaldırılmaya başladı.
Ancak hükümet giderek virüs dünyadan silinmiş gibi davranmaya başladı. Sağlık sistemine dair eksiklikler olduğu gibi bırakıldı.
Steril kalma hedefmiş gibi gösterilmesine rağmen, diğer yandan özel izinle ülkeye çeşitli gerekçelerle yolcular getirilmeye de devam edildi.
14 Haziran 2020 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında ülkemizin hava ve deniz sınırlarının açılması kararlaştırıldı. Buna göre ülkeler COVID-19 açısından mevcut durumlarına göre düşük-orta ve yüksek olmak kaydı ile farklı risk gruplarına ayrıldı. Ayni toplantıda 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren Türkiye’den KKTC’ye gelecek olan kişilerin, A risk grubuna (en düşük riskli kategori) alınması ve/veya KKTC’ye deniz ve hava limanlarıyla, kara geçiş noktalarından girmeleri için sadece 72 saat içinde yapılan ve sonucu negatif olan PCR testi istenmesi karara bağlandı.
Ancak Türkiye’de yeni saptanan COVID-19 vakaları artmakta, toplam aktif vaka sayısı çoğalmakta, ölümler sürmekteydi. Sağlanan kontrolün toplumsal tedbirlerin gevşetilmesi ile tekrardan bozulmaya başladığı ortadaydı. Türkiye’ye ait hastalıkla ilgili tüm bilimsel veriler Türkiye’nin risk kategorisinin giderek yükseldiğini ve en riskli ülkeler arasına girdiğini göstermekteydi.
Toplumdan, örgütlerden, sendikalardan gelen uyarılar sonrası Bakanlar Kurulu bu kararını 25 Haziran 2020 tarihli toplantısında tadil ederek Türkiye’yi B kategorisine yani orta riskli ülkeler grubuna dâhil etti. 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren Türkiye’den gelecek yolcuların, biri KKTC’ye gelmeden önce 72 saat içinde ve diğeri de KKTC’ye giriş noktalarında olacak şekilde çifte PCR testi uygulamasına tabi tutulmasına karar verildi.
Ancak COVID-19 tanısında kullanılan RT-PCR testlerinin virüsü taşıyan, enfekte kişilere uygulandığında pozitifliği gösterme oranının %37-60 arasında değiştiği gösterilmiştir. Yani çift PCR testi talep edilse de 100 bin kişide 2500-3000 pozitif vaka saptanan yüksek riskli bir ülkeden gelecek her 100 yolcudan 3 tanesinin virüs taşıması ihtimali mevcut olacaktır. PCR testleri bunların bir kısmını saptasa da bir kısmı ise atlanacaktır.
Halen hazır hale getirilmeyen sağlık sistemimiz, tamamlanmayan pandemi organizasyonumuz karşısında ülkemizde çok sayıda COVID-19 vakası görülmesi durumunda ciddi sıkıntılar yaşayacağımız ise ortadadır.
KTTB, sağlık alanındaki yatak ve yoğun bakım kapasitesinin artırılmasına, sağlık personeline dair organizasyonun oluşturulmasına, ihtiyaç duyulan ek sağlık personelinin göreve alınıp, eğitimlerin tamamlanmasına, kişisel koruyucu ekipmanların yanı sıra hastaların tanı, bakım ve tedavisinde ihtiyaç duyulacak ilaç, malzeme ve cihazların tamamlanmasına, temaslı takip programı ve ekiplerinin tamamlanıp geliştirilmesine, test kiti sayısının ve kapasitesinin ihtiyacı karşılayacak şekilde artırılmasına olanak sağlayacak bir sürenin daha kazanılması ve çalışmaların derhal başlatılması amacı ile 1 Temmuz 2020 itibarı ile yürürlüğe girmesi beklenen ve ülkemize yüksek riskli ülkelerden karantinasız olarak giriş yapılabilmesine olanak sağlayacak Bakanlar Kurulu kararlarının iptali ve yürütmenin durdurulması talebi ile 29 Haziran 2020 tarihinde Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava dosyalamıştır.
KTTB, ülkemizin daha fazla kapalı kalmaya dayanma gücü kalmadığını bu nedenle sağlık alanındaki eksikliklerin biran önce giderilip ülkenin hazır hale getirilmesi ve güvenli bir şekilde sınırların açılması gerektiğini düşünmektedir. Sınırlarımızı açacağımız ülkelerdeki pandemi ile ilgili bilimsel veriler ve vaka oranları yakından takip edilerek güncellenmeli ve her ülkenin gerçek risk durumuna uygun tedbir ve uygulamalar ile sınırlar açılmalıdır. Türkiye şu an itibarı ile en yüksek riskli ülkeler arasında yer almasına rağmen, sosyal, ekonomik, tarihi bağlarımız ve gönül bağımız nedeni ile sınırlarımızı açarken de barındırdığı gerçek risk durumuna uygun olarak karantinalı bir şekilde açılmalı, risk durumu takip edilerek değişikliklere uygun yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
Saygılarımızla,
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Yönetim Kurulu (a)
“Pandemi hastanesi yılan hikayesine döndü”
Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava dosyaladı, 1 Temmuz kararının iptalini istedi
YORUM EKLE
YORUMLAR
SAYFALARTüm Sayfalar
1
İki yeni vaka
2
Polis'te görev devir teslimi
3
Evde uyuşturucu yetiştiriyordu
4
Bagajda hinkeneviri mucidi teminatla serbest
5
Yaşlı adamı ormana çeken Keziban hapse mahkum...
6
Genç ölümler üzdü
7
Ledra Palace kapısı açıldı
8
3 milyon TL nerede?
9
Muhammed'in Avrupa hayali suya düştü
10
"Kapılar kapanırsa ülkenin sonu olur"
Sayin Gurkut, Turkiyenin salgin riski yuksek oldugu bilinen bir gercek ve sizin de dediginiz gibi saglik orgutleri basksi altinda hukumet sonunda Turkiyeyi A grubundan cikamris ve B grubuna almistir. Soru: Mademki Turkiyede risk yuksek niye BILE BILE Turkiyeyi ilk basta a grubuna dahil ettiler? Bile bile toplumun sagligini hice sayarak tewhlikeye attilar? Politik yandaslik olsun diye Turkiyeyi a grubuna sokan (ve halkin sagligini hice sayan) bir hukumete ve bakanlara bu halk nasil guvensin? Sagligimiz bunlara nasil teslim edelim? Butun bunlar bu hukumetin halkin sagligini zinnik kadar takmadigini gostermiyor mu? Bunun sorumlularindan niye hesap sorulmuyor veya bu kimsenin akina bile gelmiyor? Bu ne bicim ulke ne bicim hukumet ne bicim yargi?