Doktor arkadaşlardan biri, “senin reçeteleri ben imzaladım, biliyor musun?” dedi. Bilmiyordum tabii… Tansiyon ve kalp ilaçlarımı düzenli olarak alıyorum. Teşekkür etmem gereken eczacılardan biri de işlemleri yapıyor ve ilca bedelinin sadece %20’sini ödüyordum… Ben bunları yaşarken aslında perde gerisinde bana gönüllüce yardım eden doktor ve eczacılar varmış… Yeni haberim oldu!
Başka bir doktor, “ben asla yazmazdım” diyor. “Kendime bile yazmadım!” Önseziyle de olsa bu işin içinden pislikler çıkacağını düşünmüş ve kalemini bu işten uzak tutmuş…
Biz bunları konuşurken ilgili bakan sigortalı hastaların ilaç alabilmesi için oluşturdukları yeni sistemi anlatıverdi: Hastalar bir kamuya ait bir sağlık kuruluşunda reçete yazdıracak ve “ilaç yoktur” diye damgalattırdıktan sonra eczaneye gidecek; ilacını %20 bedelle satın alabilecek.
Bunu yapabilecek hasta varsa beri gelsin! Kronik olarak tansiyon hastası olan bir kişi ayda iki kez hastanede sıraya girecek ve bu işleri yaptıracak öyle mi?
Ne için? 300-400 TL daha az bedel ödemek için…
Kendi adıma söyleyeyim: Sürünerek ölürüm ama o sıraya girmem! Çöp toplarım, dükkân süpürürüm ama ilacımı paramı ödeyerek ilacımı alırım!
İnsanlara önerilen yollar bu iken, ilgili bakan başka bir övünç kaynağı daha bulmuş: Sosyal sigortalar geçen ay 6,5 milyon TL kâr etmiş! Amman ne kâr! Sosyal sigortalı hastalara ödemediği parayı kasasında tutmuş; bunu kâr sayıyor.
Ortada daha başka iddialar da var: Bazı kaynaklar, aslında ilaç takip sisteminin var olduğunu ama bu sistemin gerektirdiği kontrollerin de yapılmadığını ısrarla vurguluyorlar.
Evet, ortada imza atan doktorlar ve eczacılar var ama bir de işe yaramaz, yolsuzluğa yol açan bir sistem veya sistemsizlik var. Kontrol sistemi olsa bile kontrol yapmayan kamu görevlileri var. Bu sistemi sağlıksız bir şekilde oluşturan yetkililer veya bunu devlete satan şirketler var.
Ortada bu kadar yolsuzluk varken çanağın sigortalı hastaların başına kırılmasını sessiz-sedasız izleyen muhalefet var. Üstüne üstlük devlet 6,5 milyon TL kâr etmiş diye övünülüyor ve buna alkış tutmamız bekleniyor.
Bütün bu gelişmeler, bazı grupların korumasız ve sahipsiz olduğunu gösteriyor. Kamu yönetimi, kendisi için harcanan paraları hak etmiyor.
Asıl büyük yolsuzluk budur işte: Kamu gelirleri maaş veya hizmet alımları ile çarçur ediliyor ve hesabı bile sorulmuyor.