banner564

Piyasaya müdahale ve sonuçları

Bugün sütunuma geçen yıl Özgürlük Araştırmaları Derneği için kaleme aldığı iktisadî analizin Sonuç kısmıyla, değerli dostum ve meslektaşım iktisatçı Prof. Dr. Mustafa Acar’ı konuk ediyorum. Analizin tamamına şu adresten ulaşabilirsiniz: https://oad.org.tr/wp-content/uploads/2023/12/Taslak-1-Analiz-25.pdf

‘’Dünyanın her yerinde devletler, hükümetler ya da kamusal otoriteler piyasaya sürekli müdahale ederler. Bu anlamda tamamen serbest, kendi haline bırakılmış, dizginlenmemiş, başıboş bir piyasa, yüzde 100 piyasa ekonomisi yoktur. Devletler çoğu kez kulağa hoş gelen, milliyetçi duyguları okşayan, seçimlerde oy konsolidasyonu sağlamaya dönük, ‘hayırlı’ amaçlarla piyasalara her gün müdahale ederler. Piyasaya müdahalenin ilan edilen amaçları arasında yerli sanayileri korumak, dış ödemeler dengesi açıklarını azaltmak, bebek endüstrileri korumak, yerli ve milli üretimi artırmak, kendine yeterliliği sağlamak, gelir dağılımında adalet, ekonomiyi canlandırmak, gıda güvenliği, milli güvenlik, işsizliği önlemek, çiftçileri desteklemek vb. gibi çok çeşitli amaçlar sayılabilir. Yine piyasaya müdahale vergiler, sübvansiyonlar, taban fiyat, tavan fiyat, asgari ücret yasaları, tarifeler, kotalar, ithalat yasakları, döviz kuru kontrolleri ve sermaye akımları üzerine konan kontroller gibi çok çeşitli araçlar üzerinden yapılmaktadır.

Ancak, yukarıda da değinildiği gibi, iktisadın evrensel yasalarından şu üçü devletlerin ne kadar kulağa hoş gelen amaçlarla yapılmış olursa olsunlar, piyasaya müdahalelerin maliyetsiz olmadığına işaret etmektedir: 1) Hiçbir şey bedava değildir, her şeyin bir bedeli vardır, 2) Her şeyin bir fırsat maliyeti vardır, 3) Piyasaya müdahalenin görünmeyen ve niyetlenilmemiş sonuçları vardır. Bu bağlamda piyasaya müdahale de bedava değildir, görünür görünmez, toplumun çeşitli kesimlerinin ödediği maddi ve manevi bedelleri vardır. Piyasaya her müdahale birilerine bazı kazanımlar sağlarken ya da sağlar gibi görünürken, aynı zamanda toplumu bazı seçeneklerden vazgeçmek zorunda bırakmaktadır. Nihayet her piyasaya müdahalenin ilk bakışta görünmeyebilen, zamanla ortaya çıkan ya da daha görünür hale gelen, arzu edilmeyen, niyetlenilmemiş sonuçları vardır.

Özetle söylemek gerekirse, vergilerin kaçınılmaz sonucu vatandaşların, vergi yükümlülerinin alım gücünün azalması ve buna bağlı olarak iktisadi faaliyetlerin zayıflaması ve sönükleşmesidir. Teşvik ve sübvansiyonların kaçınılmaz sonucu [ise] kaynak dağılımında etkinsizlik ve kamu finansman açıklarının artmasıdır. Arz-talep koşullarından bağımsız olarak yapılan asgari ücret düzenlemelerinin kaçınılmaz sonucu [da] işsizliğin artması, kendilerini korumak için kanun çıkarılan niteliksiz işgücünün bir kısmının mevcut işini de kaybetmesidir.

Tarifeler, kotalar, ithalat yasakları gibi dış ticareti kısıtlayıcı ya da engelleyici müdahalelerin kaçınılmaz sonucu piyasada mal mevcudunun ve çeşitliliğinin azalması, kalitenin düşmesi, fiyatların yükselmesi, gümrük kapılarında rantların oluşması ve bunların paylaşımı konusunda çeşitli rüşvet ve yolsuzluk faaliyetlerinin yaygınlaşması, bir bütün olarak toplumsal refahın azalmasıdır. Tavan fiyatın kaçınılmaz sonucu kuyruklar ve kıtlıklar, taban fiyatın kaçınılmaz sonucu da üretim fazlası ve kamu finansmanı üzerinde yeni yüklerin ortaya çıkmasıdır.

Söz konusu müdahale şekilleri ve araçları içinde çağdaş, demokratik, özgür ve müreffeh bir toplum bağlamında en savunulabilir olanı, makul ölçülerde olmak koşuluyla, vergilerdir. Çünkü özgürlükleri garanti altına alacak, güvenliği sağlayacak, adalet dağıtacak, büyük altyapı yatırımları yapacak bir kamu otoritesine duyulan ihtiyaç açıktır. Devletin üreteceği kamu hizmetlerini finanse edebileceği en sağlam, kalıcı ve güvenilir kaynak ise vergilerdir. Vergiler dışında kamu harcamalarını finanse etmenin yegâne iki yolundan biri para basmak, diğeri borçlanmaktır. Para basmanın kaçınılmaz sonucu enflasyon, borçlanmanın kaçınılmaz sonucu ise –borçlanmanın içerden mi, dışardan mı yapıldığına bağlı olarak- devlet büyürken özel sektörün küçülmesi, dışlama etkisi, faizlerin yükselmesi ve yatırımların azalması, büyümenin yavaşlaması ve dış politikada bağımsız hareket etme ve manevra kabiliyetinin daralmasıdır.

O halde, piyasaya müdahale bağlamında ideal durum, yetkileri sınırlı, şeffaf, hesap verebilir minimal devletin, israf ve savurganlığı en aza indirerek harcamalarını vergilerle finanse etmesi, teşvik ve sübvansiyonlarda oldukça seçici davranması ve bunu geçici bir süre için yapması, dış ticaret üzerinde ise –olağanüstü istisnai durumlar dışında- kısıtlayıcı müdahalelerde bulunmamasıdır. Karşılıksız para basmak suretiyle enflasyon yaratmak devlete kısa vadeli bazı faydalar sağlasa da, hem üreticilere hem de tüketicilere büyük zararlar vermekte, ülkenin uzun vadeli büyüme performansını da düşürmektedir. Bu nedenle her ne surette olura olsun hükümetler para basarak enflasyon yaratma yoluna gitmemeli, hatta daha iyisi, ünlü serbest piyasacı düşünür, Nobel Ödülü sahibi Hayek’in önerdiği gibi [The Denationalization of Money, 1976], devletlerin para basma tekeline son verilerek, piyasada malının kalitesine güvenen firmaların kendi paralarını basabildiği, rekabetçi bir para sistemine geçilmesidir. 

YORUM EKLE

banner471

banner473