banner564

Onların yerine biz çalışırsak ne olur? Parçamız mı eksilir?

İnşaat ve turizm sektörleri adeta durmuş durumdadır. Türkiye’deki olumsuz ekonomik gelişmelere dikkat çekerek yükseköğretimin de tehlike altında olduğunu söyleyebiliriz.

İlk etapta aklımıza gelen, bu sektörleri canlandıracak tedbirleri almak oluyor tabii… Yabancılara taşınmaz mal satışı ile ilgili son düzenlemeler gözden geçirilecek ve rahatlatılacak. Turizm için herhangi bir önlem duymadık. Fikri Bey, Ankara’ya giderek çare ararsa şaşmamak gerekecek. Türkiye’deki ekonomi, burada eğitim alan çocukların ailelerini etkilemesin diye de dua ediyoruz zaten!

Bu arada, ne olacağı belirsizliğe itilmiş olan bu sektörlerin devamlılığını sağlamak için yurtdışından işçi getiriyoruz. Sosyal Sigortalar Dairesi’nde kayıtlı 70 bin “çalışma izinli” var. İşçi yoksa kazanç da yoktur. Onların çalışması sayesinde işler yürüyor; biz de onların ürettiklerinden pay alarak yaşamaya devam ediyoruz. Onlar olmasa vergi geliri de olmayacak; memurlar maaş değil, hava alacak! Olduğu kadar okul ve hastane bile olmayacak. Onları çalıştırarak geçinmeye çalışıyoruz işte…

İşçi bulmak zor değil aslında… Bizden uzak ülkelerde çalışacak iş arayan veya hayatlarını o ülkenin koşullarında tüketmek istemeyen milyonlarca insanlar var… Bu fırsatı değerlendirerek işçi simsarlığına soyunan kişiler, “danışmanlık” firmaları kurmuşlar, bu işçileri ülkemize taşıyorlar. Bu insanları kendi ülkelerinden kurtarmak için bir yıllık gelirleri kadar “masraf” alınıyor. Kişi başına sekiz bin dolarlardan söz ediliyor. Bazı gerçek işverenler, bu masrafa ortak olmak yerine, bu masraftan pay talep etmeye bile başladılar. “Yirmi kişiye ihtiyacım var. Bunları senden alırsam bana kaç dolar vereceksin?”. Pazarlık buna döndü, diyorlar.

İnsanlar adamıza gelip çalışacak, bizim işletmelerimizi ayakta tutacak ama aynı zamanda para ödeyecek! Bu işteki garipliği görerek bunu sorgulayanımız bile kalmadı.

Şimdi ekonomik bir kriz arifesinde olduğumuz gözlemleniyor ya, satışlarımız düşerse bu işçilerin ne olacağını bile düşünmüyoruz. Onlar giderse bize ne olacağı sorusu da sorulmuyor.

Olayın insani boyutu kadar, ekonomik boyutu da tartışmalıdır aslında… Bunca hengameyi tarlalarda, inşaatlarda, otellerde ve fabrikalarda kendimiz çalışmayalım diye yaşıyoruz. İnsan, “Onların yerine kendimiz çalışsak ne olurdu?” diye düşünmeden edemiyor! Bir parçamız mı eksilirdi? İhtiyaç duyulan malların ithalatına bile karşı çıkarken, insan hayatını çok yönlü olarak etkileyen yabancı işgücü ithalatını neredeyse hiç tartışmıyoruz. Soru sormuyor; yanıt aramıyoruz!

Aslında ekonomi, insan çalışmalarının organize olmuş halidir. Sermaye ve teknoloji kullanımı, bu çalışma sürecini verimli hale getirmektedir. Yatırımlar, bilgiyi kullanmak ve işlemek amacıyla yapılır ve çalışma süreci verimli hale getirilirse refah artar. Gerisi boştur!

Bu ülkenin avantajlarını kendi çalışmamızla refaha dönüştürmek olanağı yok mudur ki yabancı işçilere bu kadar muhtaç, onları da istismar eder duruma düştük?

Son günlerde bir tartışmanın içine düştük gibi görünsek bile bu tamamen “vurguna”; ondan ötesi ise “kıskançlığa” dayalı bir tartışma gibi görünüyor. Kimlerin işçi simsarlığı yaptığını, bunu yaparken bürokrasiden ne kadar “destek” aldıklarını konuşuyoruz. Bir de bakıyoruz ki konuşanların neredeyse hepsi bu işlere karışmış…

Tartışma dediğimiz şey, aslında onların kavgası… Bunca konuşmadan sonra ortaya herhangi bir “suç unsuru” çıkmazsa da şaşmayacağım. Polis koşuşturmacasını da ödemekle kalacağız!

Yazmıştım ama her fırsatta tekrar etmeyi düşünüyorum: Ne olacağımız, büyük ölçüde neyi ve nasıl tartıştığımızla da ilgilidir… Bu tartışmadan refah çıkmayacağını da bilmenizi isterim.


Yabancı işçilerin ülkemize kazandırdıkları ve kaybettirdikleri kadar, bizim onların yerine çalışarak ne elde edeceğimiz de önemlidir ama biz bunları konuşmuyoruz!

YORUM EKLE

banner582

banner608

banner628

banner473