banner564

Onlar ve biz

  Rum lideri Nikos Anastasiadis; EOKA terör örgütünün kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde önemli bir konuşma yaptı...
  Konuşmanın özeti şudur:
  Birincisi: Ekonomik sıkıntılara karşın Rum halkının birlik ve beraberliğini koruması ve mücadeleyi sürdürmesi önemlidir...
  İkincisi: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine gölge düşürecek herhangi bir adım atılmayacak…
  Üçüncüsü: Müzakerelerin başlaması için Navtex yenilenmeyecek...
  Yani Türkiye geri adım atacak...
  Türkiye neden gerim adım atmalı?..
  Rum tarafı tek yanlı girişimlerde bulunarak doğal gaz aramalarını sürdürüyor...
  Yine tek yanlı girişimlerde bulunarak Mısır’la, doğal gaz konusunda ‘Stratejik işbirliği’ anlaşması imzalıyor...
   İsrail ile aynı konuda gizli anlaşmalar yapıyor...
   Buna karşın Türk tarafının bölgede sondaj çalışması yapmasını dahi kabul etmiyor...
   “Ya Barbaros Hayreddin Paşa Gemisi gider ya da müzakere masasına oturmam” diyor...
  
Biz amatör oyuncu muyuz?.
   Anastasiadis’in şartı var da Türk tarafının şartları olmaz mı?..
   Elbette olmalı...
   Ama Türk tarafı her ne halse, amatör oyunculardan kurulu bir takım görüntüsü içinde...
   Rum tarafının bu yaptıkları karşısında gerekli tepkiyi gösteremiyor...
   Tam tersi ‘çözüme ihtiyaçlı tarafmış gibi’ hareket ediyor...
   Rum tarafı ekonomik açıdan batmış, çökmüş olduğu halde ‘çözüme ihtiyaçlı taraf olduğunu’ göstermiyor...
   Annan Planı çerçevesinde çözüme ulaşılması halinde 110 bin Rum’un eski mülklerine dönmesi, Maraş’ın iadesi, onlar açısından çok büyük bir kazanç değil mi?..
   Elbette öyle...
   Öyleyse; çözüme onların bizden daha fazla ihtiyacı var...
  Çözüm olması halinde bizden fazla onların kazançlı çıkacağını anlamak için basit bir hesaplama yapmak yeterlidir...
   Ne var ki; Rum tarafı kendini ağırdan satıyor...
   “Ekonomik kriz var diye, egemenlik haklarımızı terk etmeyiz” diyor...
   Egemenlik hakkı derken verilen mesajın içeriğini doğru okumalıyız...
   “Devletin sahibi benim ve bu devletin yönetimini başkalarına kaptırmam...”
Sağı da, solu da bir
   Burada önemli olan nedir bilir misiniz?..
   Gelmiş, geçmiş tüm Rum liderlerinin ‘aynı çizgide’ yürümesi...
   Sağcı liderlerin döneminde olduğu gibi, AKEL’in yönetimde olduğu dönemde de Kıbrıs’la ilgili Rum siyaseti hiç değişmedi...
   Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘tek yasal sahibi’ anlayışından taviz verilmedi...
   Hatta AKEL’in geçmiş yıllarda çok ilerilere giderek, Kıbrıslı Türk yoldaşlarından ‘ENOSIS’ desteği istediği biliniyor...
   Peki bizde?..
   Bizde müthiş bir dağınıklık var...
   Terfi alamayan, devlet kadrolarına yerleşemeyen, işi biraz kötü giden bir kısım insan ilk fırsatta KKTC’yi reddediyor, Kıbrıs sorununun çözümüne sarılıyor...
   İyi, güzel de Kıbrıs sorununu nasıl çözeceğiz?..
   İki bölgeli, iki toplumlu federasyonu kağıt üzerinde kabul ettikleri halde, bunun kendileri açısından  ‘büyük bir acı’ olduğunu söylüyorlar...
   Yani bu çerçevede bir anlaşma olsa bile ilk fırsatta bunu bozabileceklerini şimdiden çekinmeden söylüyorlar...
  Tıpkı 1960’ta kurulan ortaklık devletini tek başlarına ele geçirmek için 1963’te yaptıkları gibi...
   Diyelim ki öyle olmayacak...
   Bu kez kurulacak devleti yıkmak için silaha sarılmayacaklar...
   Öyleyse gel bitirelim şu işi...
   Ona da yanaşmıyorlar...
   Her fırsatta ortaya bir gerekçe koyarak, zamana oynamaya çalışıyorlar...
   “Takvime gel” diyoruz...
   Yanıt OHI...
   Birleşmiş Milletler’in hakemliğini öneriyoruz...
   Ona da OHI...
  Zaman içinde amaca ulaşmak
   Neden zamana oynuyorlar?..
   Çünkü zaman içinde Türkiye’nin bir şekilde köşeye sıkışarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyacağını veya askerlerini geri çekeceğini düşünüyorlar...
   Yarım asırlık mücadele sürecinde bunu başaramadıkları halde aynı çizgide yürümeye çalışıyorlar...
   İkinci umut nedir bilir misiniz?..
   Kıbrıslı Türkleri içten parçalamak ve zaman içinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak...
   “Gelin be Hasanlar, Mehmetler, Ayşeler... Devletinize bağlanın...” diyorlar...
   Hasanlar, Mehmetler ve Ayşelerin tümü değil ama bir kısmı, sınır kapılarının 2003 yılında açılması sonrasında bunu denemeye çalıştı...
   Güneyde iş bularak yaşamaya başlayanlar oldu...
   Ama ezici bir çoğunluğu rahat edemedi...
   Çok ciddi sıkıntı yaşayıp, geri döndüler...
   İstisnalar hariç...
   Şimdi, Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun, KOP’a resmen üyelik başvurusu yapmasını bekliyorlar...
   Bizdeki federasyon yönetiminin, böylesi hayati bir meselede karar üretip, KOP’a üyelik başvurusu yapma hakkının olmadığını düşünenlerden biriyim...
   Yapmaları halinde, Rumların ligi gibi kabul görmeyeceklerini KOP Başkanı aylar öncesinden itiraf etmek zorunda kaldı...
   Öyleyse; Kıbrıs Türk takımları KOP bünyesinde ‘propaganda amaçlı’ kullanılmanın dışında ne elde edecek?..
   Hiçbir şey...
   Ayrıca Futbol Federasyonu’nun resmi sitesinde ‘Tarihçe’ başlıklı bölümün ilk paragrafını yeniden okumakta fayda vardır...
   Bakın ne diyor:
   “29 Ekim 1955 tarihini kuruluş tarihi olarak kabul eden Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, Kıbrıs Türklerinin yaşayan ilk ve en eski spor federasyonu olarak 50 yıldan beri faaliyet göstermektedir.
   1934 yılında Kıbrıs Türklerinin de kurucusu olduğu ve Rumların egemen olduğu Kıbrıs Futbol Federasyonu’nun, Türk futbol takımlarını dışlamasından sonra kendi aramızda ayrı bir örgüt kurma gereği doğmuştu.”
İki kez okuyalım
   İyice okuduk değil mi?..
   Türk takımlarının, Rumların egemen olduğu Kıbrıs Futbol Federasyonu’ndan dışlandıklarını yazıyor...
   Peki şimdi üyelik başvurusu yapıldığı zaman Türk takımları KOP Ligi’ne mi alınacak?..
   Eşit statüde mi olacak?..
   Asla...
   Buna izin vermezler...
   Vermeye kalkışanın kafasını keserler...
   Ne var ki; Federasyon Yönetimi bunu deneyebilir...
   KKTC hükümeti de bu adımdan sonra federasyonun yasallığı konusunda bir karar üretebilir...
   Konu, sadece bir futbol meselesi değildir...
   Konu, bunca yıllık Türk siyasetine ve direnişine, böylesi bir adımla darbe vurmaktır...
   Hükümetin, özellikle de spor bakanlığının bu konudaki düşüncelerini hepimiz merak ediyoruz...
YORUM EKLE

banner608

banner474