banner564

Önemsemediğimiz köyün değeri

  Alaniçi; eski adıyla Piperisterona oldukça verimli topraklara sahiptir...
  Burada yaşayanlar geçmişte ekmeklerini çiftçilikten ve hayvancılıktan sağlardı...
  Elde ettikleri gelirlerle çocuklarına en iyi tahsil olanaklarını sağlayanlar vardır...
  Fakat; son yıllarda Kuzey Kıbrıs’ın hemen tüm bölgelerinde olduğu gibi bu köyde yaşam şartları çok değişti...
  KKTC’yi yönetenlerin beceriksizlikleri, plansız ve programsız icraatları sayesinde insanlar büyük ölçüde üretimden koparıldılar...
  Kamu hizmetine girmeyi başaranlar zaten köyü terk etti...
  Geriye kalanlar ise hastalıklarla savaşıyor...
  Yanlış duymadınız...
  Bu köyde yaşayan insanlar kanser belasıyla savaşıyor...
  Küçük çocuklar da sık sık karın ağrısı ve mide bulantısı şikayetiyle hastaneye kaldırılıyor...
  Çünkü musluklardan akan su asbestli borulardan geçiyor...
  Rumlardan kalan bu borular 43 yıldan bu yana değiştirilmemiş...
  Şebekeye su verildiği anda parça parça dökülen asbestli borular, un halinde musluklara ulaşıyor...
  Köydeki çocuklara şişe suyu alacak para bulamayan köylüler, musluktan akan suyu içmek zorunda kalıyor...
  Sonrasında hastalıklar başlıyor...
  Halkı isyan noktasına getiren bu sorunun düzelmesi için yıllardan beri yekililere yapılan başvurular da sonuç vermiyor...
  Su Dairemiz zaten verimli çalışmıyor...
  Bağlı bulunduğu bakanlık ise ‘maddi imkansızlıktan’ söz ederek, insanlara olumlu bir yanıt veremiyor...
  Ve bu insanlar 20 Temmuz günü ekran başına geçtiklerinde “Mevkidaşım” diyerek söze başlayan KKTC Başbakanı’ndan her fırsatta ‘ülkeye sahip çıkıldığı’ sözlerini duyuyor...
  Burada bir yanlışlık olmalı...
  Ülkeye sahip çıkılmış olsaydı Alaniçi, Aydınköy, Yeniboğaziçi, Mormenekşe’de asbestli borular değişmez miydi?..
  Anamur’dan gelen su denize dökülürken, Vadili, Paşaköy, Erenköy, Güzelyurt köyleri ve daha birçok bölge susuzluktan kırılır mıydı?..
 
Hiçbir şeyin değerini bilemedik
 
  Ülkenin her köşesinde sorun olduğu halde neden Alaniçi’ni seçtiğimizi merak edenler olacak...
  Üç yıl kadar önce, Lefkoşa’nın Rum kesiminde iki erkek evlat sahibi yaşlı bir adamla tanıştım...
  Genel cerrah olan büyük oğlu Londra’nın en iyi okulunda tahsil yaptıktan sonra uzun yıllar Edinburg Hastanesi’nde çalıştı...
  Sonra adaya dönerek kendi özel hastanesini açtı...
  Küçük oğlu ise çocuk doktoru...
  Konuşmaya başladığımız anda Piperisterona köyünden göçmen olduğunu söyledi...
  ‘Piperisterona’ acaba neresiydi?..
  Düşünmeye fırsat vermeden ‘Alaniçi’ dedi...
  Sınır kapılarının açılması sonrasında köyünü bir kez ziyaret etmiş...
  “Çözüm olması halinde köye dönmek ister misin?” diye sorulduğu zaman büyük bir heyecan içinde şunları söyledi:
  “Kim istemez ki... Bana dünyayı verseler bile köyümün yanında değeri yoktur... Milyonlarla ölçülemez bir değeri vardır köyümün...”
  Hala bu sözler kulaklarımızda çınlarken, bir de bugünkü sakinlerin feryatlarını duyuyoruz...
  Kuyular kurumuş, asbestli borular değişmemiş, kanser hastalıkları patlamış...
  Üreten, kazandıran ve doktorlar yetiştiren bir köy 43 yıldan beri, diğerleri gibi kendi kaderine terk edilmiş...
  Ülkeye sahip çıkılmış olunsaydı bunları yaşar mıydık?..
YORUM EKLE

banner471

banner474