Kıbrıslı Türklerin en büyük özelliklerinden biri; birçok olay karşısında suskun veya tepkisiz kalmaktır…
Özellikle hayati önem taşıyan konularda suskun kalırsanız; sizi anlayan insan bulamaz, doğruların öğrenmesine yardımcı olamazsınız…
Mesela; 1974 öncesi ve sonrasındaki yaşam kalitesi, güvenlik koşulları, eğitim, kültür, sağlık ve sosyal yaşam…
Bizler özellikle 1974 sonrasında ‘bir yandan yaşam koşullarının değişmesi’, diğer yandan savaşın getirdiği kazançlar sayesinde; mücadele tarihimizi ve şanlı direnişimizi de unutur hale geldik…
Üretimi ve ihracatı yok denecek kadar az; kamu maaşlarını ödemekte zorlanan küçücük bir devlet düşünün…
Maaşları ödemekte zorlanmasının nedenini bilmeyen var mı?..
Bütçesinin yüzde 85’ini maaşlara harcayan bir başka yönetim şekli var mıdır dünyada?..
Biliyoruz ki benzeri yoktur…
Buna karşın ‘düzelme’ yönünde adım atamıyor, maaş ödemede zorlandığımız zaman ananın kapısına dayanıyoruz…
“Ana para vermezsen maaşları ödeyemeyiz” diyoruz…
Sonra da ananın müdahalesinden rahatsızlık duyduğumuzu söylüyoruz…
Bu kadar büyük bir çelişki içindeyiz…
Ama bunu da görmezden geliyoruz…
İşimize geldiği gibi hareket ediyoruz…
Geçmişimizi bilmiyorlar
Bir başka önemli soruna dikkat çekelim…
Bırakın yabancıları, kendi gençliğimiz tarihimizi, geçmişte verdiğimiz mücadeleyi bilmiyor…
Yarattığımız bu bozuk düzen sayesinde bugünün gençlerine, çocuklarına ve ülkemize sonradan gelenlere dahi 1974 öncesindeki yaşantımızı anlatamadığımız için yanlış anlamalara, eleştirilere, zaman zaman da hakaretlere maruz kalabiliyoruz…
Kıbrıslı Türklerin 1920’li yıllarda bile Türk bayrağı ile yatıp kalktığını, Türkiye’nin tüm bayramlarını; Türkiye’nin birçok ilinden çok daha büyük bir heyecanla kutladığını; Atatürk devrimlerini, Türkiye’den önce benimseyerek uyguladığını anlatamadık…
Hatta okullarımızda Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öngörülen kitapların okutulduğunu, Türk vatandaşlarına anlatamadık…
İşte o yüzdendir ki; Kıbrıslı Türkleri uzaktan tanıyanlar bizlere “siz 29 Ekim’i kutluyor muydunuz ki?” diye sorabiliyor…
Onlara kızma hakkımız yok…
Kuşkusuz; Kıbrıslı Türklerin, iki toplumlu bir adada daima barış ve dostluktan yana olduğunu da her fırsatta dile getirmeliyiz…
Şimdi ağır ekonomik sorunlar yaşıyoruz…
Önümüzdeki aylarda bu sorunlar daha da ağırlaşacak…
Ama sırf ekonomik sorun var diye ‘nasıl olursa olsun’ düşüncesiyle herhangi bir çözüm şekline sarılamayız…
Önceliğimiz güvenliktir…
Bunu ve bu ada üzerindeki siyasi eşitliğimizi garanti altına alan bir çözümün her iki toplum için de yararlı olacağını kabul etmeliyiz…
Bu gün gazetelerde, arazilerin kapış kapış satıldığı yazıyor. Türk koçanlı, eşdeğer koçanlı, mücahitli, tahsisli araziler, hepsi satışta. Rumların verdiği kimlik kartı ve pasaportlara göre 100-120 bin civarında resmi kayıtlı K/Türk mevcut. Bu kimlik ve pasaport alanların yüzde otuzu belki daha fazlası yurt dışında. Kuzeyde koçanlı Türk toprağı yüzde 20 civarında. Güneyde fırsatını bulan satmış zaten. Yani kimlik ve pasaport sahibi olan, toprağına alıcı çıkınca satıp gidiyor. Gelecek yok, beklenti yok. Biz hala BM otursun, bizi tanısın, sonra çözüm için konuşuruz havasındayız.