Meyve olgunlaşınca yere düşer.
Guava ağacının altı, ben uyurken dallardan kendilerini yere bırakan guavalarla doldu.
Bazılarını çimenler gizledi, onları bulmak için ellerimi yeşil ve serin ekşilicelerin (oxalis) içinde dolaştırmam gerekir.
Bazıları güneşlenmek için yere uzanan hamile kadınlar gibi göbekleri yukarıda, açıkta dinleniyor.
Günler geçtikçe yere düşenler çoğalacak.
Ağaç insan yesin diye meyve vermez, her ne kadar insan dünyanın bütün meyvelerine el koymuş ise de. Çoğalmak için yapar.
Meyve veren ağaçlar yeryüzünde insanlardan çok önce var oldular. Umarım, insanlardan çok sonra da olmaya devam edecekler.
Meyve ağacın tohum yapma yöntemidir, tohum ağacın ağaç yapma yöntemi.
Ağaç, tohumlarına mümkün olduğu kadar çok şans vermek için meyvelerini aşamalı şekilde olgunlaştırır. Hepsi bir anda düşse, birkaç hayvan onları o gün tüketebilir, tek bir şansı olur, bütün parasını rulette tek bir sayıya basanlar gibi.
Bazı ağaçlar, guava ve incir, olgunlaşır olgunlaşmaz meyvelerini döker.
Mısır inciri olgunlaşan, Kıbrıslı söylemiyle “pişen” meyvelerini, uzun süre bırakmaz, kırmızı-mor bir renk alıncaya, neredeyse baharda çiçek açıncaya kadar tutar.
Yere düşen ve çürümeye başlayan meyve size ölmüş gibi gelebilir, ama sağ ve sağlamdır. Yeni bir hayata başlamıştır. Kuşlar ve başka meyveci yaratıklar onları yiyecek ve tohumlarını ağacın gitmesi mümkün olmayan yerlere, hem de bir gübre topakçığı içinde, bırakacak.
Ağaç, ağaçlar olacak. Var olan, daha insanın keşfetmediği bir yolla fidanlar anne ağaca “ben doğdum,” mesajı bile yollayabilirler.
Her şeyi biliyor muyuz ki böyle bir şeyin mümkün olmadığını bilelim?
Ağaçlara dair bir kitapta, ne kadar çok tohum verirse versin, her ağacın tohumlarından sadece bir tanesinin ağaca dönüştüğünü okumuştum. Buna inanmıyorum.
Bahçemdeki otuz yıllık çam ağacının altında sekiz-dokuz fidan var. Tespih ağacının ise bir tanesi olgunlaşmaya yakın dört-beş evladı oldu.
Erken veya geç, bu güne kadar yere düşen bir meyvenin şikâyet ettiğini duymadım. Ne de bir ağacın kaybettiği meyvelerinin ardından dövündüğünü.
Şikâyet etmek ve dövünmek, bütün canlılar arasında bir tek insana özgüdür.
Neden dersiniz?
9 Kasım 2019 tarihli yazı
Metin Bey, adada; doğanın canlandığı, yemyeşil, en güzel ayın Mart ayı olduğunu yazmıştı, öyle hatırlıyorum. Metin Bey’in gözünden sakındığı bahçesi, yorumculardan Sn. Yavuz’un deyimiyle “bahçemiz” acaba şu an nasıl, Metin Bey’siz ilk mart ayını, ilk bahar mevsimini yaşarken ne durumdalar? Metin Bey’in çocukları, biz okuyucular için de çok önemli bir yeri olan “bahçemizden” bize haber verir mi acaba?
Her cumartesi acım ve özlemim daha da artıyor. Bir cumartesi günü bırakıp gittiniz bizi Metin Bey…